Tribün Dili

''İnsanlar konuşa konuşa'' diye bir laf vardır hani, sanki başka şekilde anlaşılamazmış gibi.

Farkılı ülkelerin, farklı dil kullanan insanlarıyla anlaşmanın zor olduğu gerçeği yadsınamaz bir gerçektir dil bilmeyenler için.Bu tür durumlarda karşı dili hiç bilmeyen insan ''Beden dili''ne sarılır bazen can simidi gibi..

Kızgınlık, mutluluk, acı tarzı duyguların vücuda yansıması her dilin insanlarında aynıdır.Bazen gözlerden süzülen bir damla yaş, bazen de yüzün alacağı '' :) '' şekli..

Peki ya farklı ülkenin farklı dil kullanan, yüzler, binler ve hatta on binlerce insandan oluşan tribünleri arasındaki bağ nasıl oluşuyor ?..

..
Son 10 gündür farklı duygular içersindeyiz.

Adını iddaa programlarından bile zar zor anımsadığın (ki çoğumuzun anımsamadığı) bir takımla maç yapıyorsun, öncesi ve sonrasında bu takımın taraftarlarıyla ''Kasımpaşa'' taraftarlarıyla vakit geçiriyormuşcasına anlaşıyor, gülüyor, eğleniyorsun.Yan yana, kol kola, omuz omuza ve en önemlisi de hiçbir tane olumsuz olay yaşanmadan..

Tamam birbirinin dilini bilen insanların da gayretiyle tavan yapıyor ilişkiler ama tribünde karşılıklı şinanari yapmak nasıl birşeydir tarif edebilir misiniz ?

Düşünebiliyor musunuz?..
Tamamen kendi ülkene özgü bir tını, Avrupa'nın bi ucundaki başka bir ülkede can buluyor ve buna sadece kendi taraftarın değil onlar da ayak uyduruyor.

Arada tercüman olur, ''Şunu demek istiyorlar'' vs. diyebilir ama ''Ritm & Hareket'' birlikteliğini ne şekilde açıklarsınız ?

Bana göre bunun tek bir açıklaması var..
O da ''Tribün Dili''.

Okullarda ders olarak gösterilmeyen, hayatlarını farklı renklerle boyamış fanatiklerin tercümana gerek duymadan anlaşabildiği büyülü bir dil..

Şinanari

Daha net bir şinanari videosu : http://www.facebook.com/photo.php?v=4493069724455

İtalyano 


4500 kilometre öteden, belki de bir daha hiç görüşemeyeceğimiz, İskoçya'nın St. Johnstone taraftarı güzel insanlarına selam olsun..

Şehrin efsane ruhu Avrupa'ya yürüyor!

Hakettik abi..

Rüya gibi, hem de fazlasıyla..

Futbola gerekli değeri vermeyen şehirlerin, adı sanı bilinmeyen beldelerinde, yolunun zar zor bulunduğu stadlardan İskoçya'ya uzanan bir rüya.

Bulancak, Fener Spor, Oyak Renault gibi takımlardan St. Johnstone diye uzaklardan bir takıma uzanan rüya..

Kamyon kasasında yapılan Gençlerbirliği Asaş deplasmanından İskoçya'ya uçak organizasyonuna gelinen bir rüya..

Stad etrafında, yerli rakiplerin taraftarıyla kendi dilimizden dere depe düz gitmekten, Barlar Sokağı'nda İskoç taraftarlarla ES-ES çekmeye giden bir rüya..
 
Biz ve bizim gibi takımlara, hiç yokmuşuz gibi davrananları GÖT ettiğimiz bir rüya..

Ben bu rüyayı çok sevdim, şimdi yatıyorum ne olur uyandırmayın..

Eğer ki üstüm açıksa, 
''Açığın üstünü kapatmayan utansın!'' :)

Gitmeyen şerefsiz mi ESES'inin uğruna ?

İzmir'de yaşadığımız Türkiye Kupası travması, ardından ligde Süper Final Avrupa Grubu'nda Bursaspor'un arkasında kalmamız sonucu eşiğine kadar geldiğimiz Avrupa fırsatını kaçırmamız..

Şike gölgesinde geçen, tatsız tuzsuz bir sezonda kupada iddaalı oluş ve ligde de ilk 5'in uzak olmayışı bizlerin heyecanını bir nebze olsa da ortalamanın üzerinde tutmaya yetti.

Süper Final Avrupa grubunu Bursaspor'un lider bitirmesiyle, Süper Final Şampiyonluk grubunu 4. bitiren Beşiktaş'a Bursaspor kupa finalisti olarak Avrupa'ya gittiği için ekstra bir maç yapmadan Avrupa yolu gözüktü.

Halbuki bu durumda Süper Finali Avrupa grubu birincisi Avrupa'ya gitmeyi garantilediyse, Beşiktaş'ın bu grubun 2.siyle Avrupa bileti için mücadele etmesi gerekiyordu. Yani Süper Final Avrupa grubu haybeye oynanmış, bi halta yaramamış oldu..

Bursaspor'un Beşiktaş'a çalıştığı şeklinde yorumlara girmektense Süper Final sisteminin ne kadar saçmalıklarla dolu olduğuna yüklenilse daha mantıklı olurdu..

Herneyse..

Herkesin içinde bir hayal kırıklığı vardı.

Sisteme dolayısıyla da Beşiktaş'a karşı ah'lar büyümüştü içimizde..

Derken bir süre sonra Beşiktaş'ın UEFA tarafından Avrupa kupalarından men edildiği, birkaç saat içinde de Bursaspor'un da aynı şekilde cezalandırıldığı haberini öğrendik.

O gün, İzmir'deki kupa trajedisi ve süper final sonrasındaki Avrupa'ya açılamama üzüntüsünün acısını çıkarttık camia olarak. Salak salak kendi kendine gülmeler, kabına sığamamalar falan, haketmiştik sonuçta..

Daha sonra Bursaspor'un CAS (Futbol Tahkim Kurulu)'a yaptığı itiraz kabul edildi ve Avrupa yolu açıldı. Beşiktaş'ın yaptığı itiraz ise reddedildi ve Avrupa'ya gidişimiz tescillendi.

(Bkz : Alma mazlumun ahını, çıkar ahESte ahESte..)

Bunun öncesinde çekilmiş olan kurada rakibimiz İskoçya liginden St. Johnstone olmuştu. İlk maç 19 Temmuz'da Eskişehir'de, 2. maç ise 26'sında İskoçya'daydı.

Muhtemel rakibimizin belli olacağı kura öncesi, vize konusunda sorun çıkarmayan, yakın ülkelerin çıkması temenni edilmişti çoğunluk tarafından. Fakat en olmadık, en pahalıya mal olacak yerlerden biri çıkmıştı..

Durumu elverenler yıllar sonra gelen bu tarihi maç için başladı hazırlıklara. 
Pasaport, vize, konaklama vs..
Mardin'de, Zonguldak'ta, köylerde kasabalarda yalnız bırakmadıları takımlarını dünyanın öbür ucunda da yalnız bırakmamak içindi tüm bunlar.

Durumu elvermeyenler mi ?
Onlarla ilgili olarak genel konuşmaktan kaçınacağım.

Bu noktada benim durumumda olanların yapabileceği tek şey, turu geçmemiz halinde, bir sonraki turda daha kolay ulaşabileceğimiz bir ülkenin takımıyla eşleşebilmek için dua etmek..

Şahsen, böyle bir olayı, yabancı ülkelerde takımının arkasından koşamama olasılığını (Allah korusun) düşündüğümde, içimi tarifsiz bir acı hissi, kaybettiği oyuncak arabasını bir daha görememe kaygısını taşıyan bir çocuğun taşıdığı endişe oluşuyor..

Çocuklara yeni arabalar alınabilir ama nereden bilsin çocuk ?
Eskişehirspor tekrar Avrupa'da bir maça çıkabilir ama nerden bilsin Emre ?.

Birçok çözüm yolu gelse de akla (55-60 tl taksitle 3 yıl kredi çekmek, borç almak vs.) onlar hep teori olarak kalıyor, pratiğe geçmesinin imkansız olduğunu bir tokat gibi vuruyor acımasız hayat yüzüne..

''Ayağını yorganına göre uzat!''  diyor çevrendekiler, ''Adaletine tüküreyim dünya..'' şeklinde karşılık veriyorsun, ses çıkarmadan, derinlerden..

Gidemiyorsun İskoçya,ya..

Şimdiye kadar haykırdığın, takımına ''Daima yanındayım!'' mesajı verdiğin besteleri kolpadan söylemiş oluyosun..

Tam da bu noktada ilk akla gelen beste ;

''Fikstür çıksın Afrika'ya, cezalı maçımız Kuzey Irağa, gitmeyen şerefsizdir ESES'imin uğruna'' diye..

İşte en çok da bu koyuyor adama..

Bundan sonra besteleri de yorganıma göre uzatıp, söylerken daha dikkatli olmaya gayret edeceğim..

Ve bu bestelerden bir tanesini söylemekten asla vazgeçmeyeceğim!

Eskişehir sen çok yaşaaaa, canım feda olsun sanaaaa..

Anadolu'nun Son Kalesi!

Amigo Orhan

No Pyro No Party!

Yağmurda Çamurda

problem?

Seni Bizim Kadar...

Kuralları S*ktir Et!

Maziyi Savura Savura..

Her Zaman, Her Yerde !

Seninleyiz

Bir Defa Değil Bin Defa !

Aşk Siyah Kırmızı

Anti Bizans

Kaldırım Tribünü!

Tapmadık Asla..