Gözyaşlı plastik boya

Eskileri yad ettik dün gece.

Telefon numarası çeşitli yollarla silinmiş, belki de zamanla değişmiş dostlar aşındırdı telefonları. 

-Kimsin? sorusuyla açılan telefonlar ''Vay sen miydin?'' mahçupluğu, geçmişle kucaklaşmanın heyecanıyla kapandı. 

Gelemeyenler bir fırça da bizim için vur dedi, gelenlerden bazıları gözyaşları ile karşıladı plastik boyanın su ihtiyacını. 

Pankart bitti etrafına oturduk, anlattık da anlattık.
Forum, tanışmalar, deplasmanlar, organizasyonlar.. 

Senin en güzel yaptığın şeyi de ihmal etmedik muhabbetten, güldük bazı bazı, olduğu kadar.

Pankart yapılacağını hissettiğin maçlar öncesi hep derdin ''çalışma var mı?, yardıma ihtiyaç olursa haber ver'' diye.. 

Dün ise sen çağırdın biz geldik kardeşim. 


Ha bu arada erken gitmek zorunda kalıp karede olmayanlar da vardı. Gecenin sonunda çektık fotoğrafı..; Gerçi bunu söylememe ne gerek varsa, zaten sen de orada değil miydin? 

Hasta

Formalardaki kolda yaldızlı şekilde yazan 50'ye yakışır olması dileği, bu formaları giyecek olanların kağıt üzerindeki kapasitelerinin ve yönetimin güven vermeyen (her ne kadar kongre ortamında tazelense bile) durumu neticesinde korku ve taraftar olmanın verdiği tükenmek bilmeyen ümitlerle sezona başladık. 

Kemik yapısı neredeyse komple değişen takımda organlar iş görmeyince Skibbe sonrası İsmail Kartal vücudu harekete geçirmek adına beyin olarak doktor hoşcan ve ekibi tarafından vücuda monte edildi. 

İsmail Kartal hamlesinin takımı solunum cihazına bağlı tutmaktan öteye gitmediği ve hastanın fişinin çekilme riskinin olduğu bu dönemeçte Samet Aybaba ile bir nakil daha yapıldı. 

Ameliyat sonrası yoğun bakım niteliğindeki Konya maçında olumlu tepki veren organlar uyum sağlamış gibi görünüyorlardı; 9 haftadır bitkisel hayatta olan 50 yaşındaki hastamız Cumartesi günü oynanan Mersin maçında hastane koridorlarındaki binlercesini ve orada olamayan daha fazlasının yüzünü güldürmeyi başardı. 

Bu durum daha önceki yıllar çok koşan, Avrupa'ya gidip gelmiş bir birey için her ne kadar ufak bir şey olarak gözükse de son 1 yıldır kötüye giden yoğun bakımdaki birisi adına şahane bir durumdu. 

Doktor hoşcan ve ekibinin son operasyonunun başarılı olması ''hastayı hayatta tutması'' kadar başarıdır. Yoksa hastamız doktor halil döneminde turp gibi olup grip düzeyinde ayaktaydı; Bankalarla arasının pek iyi olduğu söylenemezdi, çok takmıştı, bataktaydı.. 

Gelişen süreçte kararı verecek olan hasta yakınları olarak doktor hoşcan ve ekibine önce güvendik fakat borcu bitirelim gribi atlatırız derken böbrekleri satacaklarını aklımızdan bile geçirmedik. 

Neyse ki an itibariyle gözlemlediğimiz kadarıyla organlar ve beyin anlaşabiliyor, hastanın sevenleri ise pozitif enerjinin dibine vuruyor.. 

Hastane koridorlarından başlayarak, ayağa kalktığında görebileceği tüm sokakları yorgun savaşçının renklerine boyuyorlar. 

O ayağa kalkacak, 
O koşacak, 
O gülecek/eğlenecek, 
O, gün gelecek belki yine üzecek.. 



Ama inancımız tamdır ki; 
Nicelerini daha tarihe gömecek, 
O tahta çıkacak; 

Tahtına çıkarmadan ölmek, bize haram olsun! 

-------------------- 

Hastane koridoru düzeyinde fiziksel olarak hastaya yakın olamayanlar var bir de.. 
İçeri girerlerse hastaya uzun vadede zararı olacağını düşündükleri pasolig virüsünün yayılmasından endişe ettiği için hastane dışından güzel haber bekleyenler.. 

Hastanın ameliyat anlarına, yoğun bakımına, parmağını oynatışına, 
Dışarıda kalmaya dayanamayıp içeri girenlerin sevinç çığlıklarına, 
Oynamalara, zıplamalara, birbirlerine kenetlenmelere televizyondan tanık olanlar.. 

 Yani nasıl anlatayım? 
Oruçlunun karşısında içilen su, yenilen yemek.. 



Deliler gibi orada olma arzusunu içinde yaşayış, 9 Aralık'taki atılacak topu/okunacak ezanı bekleyiş..
İftar vakti olan ilk maç: En uzun ve en sıcak gün tutulan bir orucun ardından içilen bir bardak su.. 

Biliyoruz ki içeridekiler ne kadar iyi olur, tüylerimiz ne kadar diken diken olursa, tutulan oruç o kadar daha anlamlı olacak. 

Bu sınava biz girdik; Haddimize değil karşımızda yemeyin, içmeyin demek. 
Hastaya moral, koridordakilere güç lazım. 

Gocunmak yok; 
Bize koyan dışarıda sevinmek değil, içeride üzülememek. 

Vitrin

Taraftarlar olarak her ne kadar hoşumuza gitmese ve kabullenmesek de futbolcuların maalesef geneli bazı maçları vitrin maçı olarak görürler. Bu maçlarda daha çok koşar ve daha çok göze hoş gelen futbol figürlerini sergilemek isterler.

Bu vitrin maçları ;
Bazen maçı yayınlanmayan alt liglerde televizyonda yayınlanan,
bazen lig farkının çok olduğu, lig bazında karşılaşmaları belki de yıllar alacak bir takım ile kupa statüsü gereği oynanan, bazen yurt/kıta dışı yapılan,
bazen de o ligde popüler olan takımlara karşı sahaya çıkılan maçlar olabiliyor.

Burada ayyuka çıkan yakışıksız durumun kaynağı günümüz futbolunun ‘’Endüstri’’ haline gelmesidir. Yeteneklerini kamuoyuna ve olası yeni ‘’Patron’’larına göstererek daha bilinen kulüplerin işçisi olmak, daha iyi maaş almak, daha yaşam düzeyi yüksek olmaktır futbolcunun derdi. 

Kazanılacak kupalara/şampiyonluklara yakınlık ve damarlardan akan kanın o kulüp renginde oluşu genelde ikinci planda birer palavralardır. Günümüz profesyonel futbolcularının tamamına yakın kısmının vitrinde ön planda olma isteğinin ilk sebebi ‘’Para’’dır.

Eskişehirsporumuzun ilk hafta oynadığı karşılaşma da ülke futbolumuzda medyanın pohpohlamasıyla vitrin hale getirilen takımlardan Fenerbahçe maçıydı. Bu tarz maçlarda alınan galibiyetler elbette ki paraya karşı kazanılan zafer olduğundan ötürü oldukça kıymetli fakat bir o kadar da yanıltıcıdır. İlk paragraflarda değindiğim üzere futbolcular psikolojik doping almışlardır.

Şöyle bir örnekleme yapalım:
Düğünler..
İnsanlar en şık elbiselerini, en şık saç sitillerini, parıltılarını/şarıltılarını bu tür özel günlerde sergilerler. Bekarlar için potansiyel gelin/damat, evliler için ise yanındakinin yanına yakışır olma halleri. Düğünün bitmesiyle ertesi gün herkes daha standart elbiselere, saç sitillerine bürünürler. Her gününü düğündeki kadar şık ve parıltılı, her düğününü diğer günlerindeki kadar sıradan ve gösterişsiz yaşayan insanlar kadar azdır her maçını vitrinmiş veya standartmış gibi gören futbolcular.

Düğünlerdeki güzellik ve yakışıklılık yanıltabilir, o gün makyaja kanarak beğenilen kişi standart bir gün o kadar parıltılı ve can alıcı gelmeyebilir.
Bkz : Veysel Sarı
Bkz : Geçtiğimiz sezon oynanan Bjk, Fb, Gs maçları

Fenerbahçe maçında takımımızda ne ektra bir sitil vardı ne de parıltı. Ya bunu sağlayamayacak kadar sıkıntılı bir durumdaydık ya da kemik kadrosu neredeyse tamamen değişen takımımız bu maça vitrin maçı gözüyle bakmadı, kestiremeyiz.

Düğüne pijamalarıyla katılan Eskişehirsporumuz Pazar günü Sivasspor maçında ise üstüne smokini çekerek parıldadı..
Her günümüz böyle şık olsun.




* Theofanis Gekas’ın 3 gol atmasından ziyade, maçın son anlarında farklı pozisyonlarda neredeyse sağ ve sol beke gelerek defansa yardımıyla top kapma çabası yaşıyla orantılı olarak takdiri hak ediyor.

Geldiği gün yaşına rağmen bende heyecan yaratmıştı.
Son dakikalarda böylesine dinamik şekilde defansa yardıma geldiği sürece 40’ına da gelse benim için sıkıntı yok; Bitiricilik var, golünü zaten atıyor..

*Gönül şu takımda 20 yaşında bir Gekas istemez mi?
 -Tabi ki ister.


Paraya boyun eğmeyiz.

Lig başlıyor..
Mevcut yönetimi ve yapılan transferleri beğenen-beğenmeyen, pasolig alan-almayan, Eskişehir'de olan-olmayan, İstanbul deplasmanına giden-gidemeyen herkes için lig başlıyor.

Rakip, taraftarını yönetime ve bilet sistemine duruşundan vazgeçirtecek(!) kadar önemli ''İsim''lerle kadrosunu oluşturan Fenerbahçe.

Kanarya sevenlerin kamuoyunda yarattığı etki, elden gelse Eskişehirspor'u sahaya çıkarmamak yönünde; Van Persie şu kadar atar, Nani bu kadar atar falan filan..

27 Eylül 2009;
Arda, Milan Baroş, Keita, Kewell ve Nonda ile 6'da 6 yapmış 18 puanla lider Galatasaray’a 7. Hafta konuk oluyorduk ve yine kaç tane yiyeceğimiz konuşuluyordu.

Ivesa, Murat Önür, El Saka, Vucko, Koray Arslan, Doğa Kaya, Bülent Ertuğrul, Mehmet Yılmaz, Burak Yılmaz, Youla'nın yer aldığı ilk 11'imizin ederi 12.350.000 Euro iken Galatasaray ilk 11'i 76.200.000 Euro idi.

38'deki Nonda golüne 56'da Mehmet Yılmaz'ın cevabı ve maç 1-1 berabere bitmişti.

Bugün ise Fenerbahçe kadrosu için aynı veri tabanında biçilen değer 169.950.000 Euro iken Eskişehirsporumuz için 37.000.000 Euro...

Sportif başarıdan ziyade Eskişehirspor adının saha içi/dışında olumsuzluklara karıştırılmadığı ve hakem hatalarından ırak bir sezon olması dileğiyle..

Formanın içindekiler armanın kıymetini bildiği sürece paraya boyun eğmeyiz.


Alın size marka değeri

Süper lige son çıktığımız yıl, 2008-2009 sezonu..
Yıllarca hasreti çekilen günlere kavuşulmuş ve herkes kombine bilet fiyatlarının belirlenerek satışa çıkmasını merakla bekliyordu.

Kombine bilet fiyatları açıklandığında belirlenen 480 TL taraftarın büyük bir kısmı için pahalı olarak gözükse de bir kısım da zor günlerin ardından Eskişehirspor'u izlemek buna değer fikrini savunabiliyordu. Ama şöyle bir gerçek vardı ki Eskişehirspor'un 2008-2009 yılında belirlenen açık tribün kombine biletleri asgari ücretten daha pahalıydı!
(1 Temmuz 2008 itibariyle uygulanan Asgari Ücret (net) 432,97 TL)

Gösterilen tepkiler sonucunda kombine fiyatları kısa süreliğine 380 TL olarak güncellenerek satışı yapıldı ve Eskişehirspor geçmiş sezonların büyük çoğunluğunda olduğu gibi yine dolu tribünler önünde oynadı.
(2008-09 ligin sahamızdaki ilk maçı / Hacettepe - Açık tribün 25 TL) 

- 31 Mart 2011'de kabul edilen ve 14 Nisan 2011'de resmi gazetede yer alan 6222 sayılı yasanın getirdiği sert hükümlerin tribünlerde uygulanmaya başlanarak taraftarı adeta bir BBG evinde hissinde her hareketinin izlenmesi ve abzürt biçimde henüz uygulayıcılar tarafından idrak edilmemiş, oturmamış ceza sisteminin uygulanması ile
- 3 Temmuz 2011 şike süreci sonrası sorumluların yeterince cezalandırılmadığı, adaletin sağlanmadığı izlenimde devam eden süreç tribünlere ve doğal olarak da Türk Futbolu'na ağır zarar verdi.

Bu dönemlere tutkulu taraftarın stadyumda çoğunlukta olduğu son dönemler de denebilir..

Tribünün, taraftar topluluğunun hayatının her alanında etkili oluşunu bir silah, bir tehdit olarak sezinleyenlerin 6222'ye yaslanmasıyla tutkulu topluluklar stadyumlardan uzaklaştırılarak taraftarın müşterileştirmesi süreci başladı.. (Müşteri olarak gören zihniyet elbette yeni başlamıyordu fakat ilk kez bu kadar hissedilir hale gelmeye başlamıştı)

Sporda Şiddet ve Düzensizlik önlenecek diyerek münferit taraftarın kafasında ''Yaramaz insanlar, şiddeti körükleyenler, bedavacılar vs. vs. elekten geçirilip stadyumlardan uzaklaştırılacaklar'' imajı yarattılar.
Kullanılacak elek yöntemi olarak da ''Passolig'' denen banka kartını insanlara sundular.

Ben Sivas deplasmanındaki cezamı stadyuma meşale soktuğum için, stadyumda yaktığım için; yasa gereği işlediğim suçtan dolayı ''Passolig'' henüz yokken yedim. Tribündeki şiddetten, beleşçilikten, düzensizlikten rahatsız olarak bu uygulamaya olumlu bakan münferitlerin bilmediği de tam olarak budur.
Eldeki imkanlar yasalarda belirtilen suçu işleyenleri yakalamak ve cezalandırmak için yeterli iken çıkartılan bu kart birilerinin cebini doldurmaktan başka bir işe yaramıyordu.

Kulüp başkanları, yöneticiler..
Bir kaç istisna dışında diretemediler,
tutkularına ölümüne bağlı bu insanlar her koşulda gelir dediler,
bedava bilet kesilir daha çok kulüpler daha fazla kazanabilir dediler,
*
istisnalar dahil sisteme ayak uydurdular,
seyirci gelirleri düştü diye ağlandılar,
belediyeler, okullar aracılığıyla bedava kartlar dağıtarak zaman zaman fiyatlarda 'damping' yaptılar..

Banka kartına ilk başlarda ücreti mukabilinde daha sonra ise bedava ve dampinglerle sahip olanların yer aldığı stadyumlarda yine de ''Şiddet ve Düzensizlik'' noktasında azalma görülmedi;

Kulüpler daha fazla para cezası ödedi,
zaten dolmayan stadyumlar bazen kısmen bazen de tamanen ceza olarak kapatıldı,
tribünde önlenmesi ve tespit edilmesi daha  kolay olan olaylar stadyum dışına taşarak takım otobüsü kurşunlanmasına kadar ulaştı..

Bunların hepsi bir araya gelince de Türk Futbolu'nun marka değeri dibe vurmaya başladı doğal olarak,
Avrupa'ya giden takımlar ve milli takım tribünlerdeki boşlukla, müşterileşmeyle de doğru orantılı ilerleyemediler.

Milli takımın kalecisine edilen küfür ve maçı terkedişinin de, son dakikalarda desteğe ihtiyaç duyulurken erken edilen prostestoların da sorumlusu futbolu yönettiğini zannedenlerdir.

Mehmet Demirkol'un da dediği gibi ''Sen adamı müşteri olarak görüyorsun o da ister istemez kendisini öyle hissediyor ve karşılığını alamayınca ıslıklıyor, yuhluyor..''

Günümüzde gelinen nokta da durumun vehametini gözler önüne sermektedir.  Dünyaca ünlü yıldız transferler müşteri memnuniyetinden ve futbolumuza yapılan kalp masajından fazlası değildir.

Son çırpınışlardaki ligimizin önemli transferler ile sadece isim reklamı yapan takım ve liglerden bir farkı kalmadığının da açıkça göstergesidir.
(Trezequet, Del Piero, Mikael Silvestre, Robert Pires ve Anelka'nın Hindistan'a, Jermain Defoe, Henry ve Beckham'ın Amerika'ya, Vagner Love ve son olarak Demba Ba'nın Çin'e gitme durumları)

Kulübümüz bazında da dik duramayan yöneticilerinin her birinin sorumlu olduğu bu süreçte mevcut yönetimdekiler de ''Müşteri memnun değil'' kanısına varmış olacaklar ki birkaç gün önce açıklanan Eskişehirspor'un açık tribün kombine fiyatı 100 TL olarak belirlendi.
Vallahi de billahi de şaka değil, 100 TL.

Geçtiğimiz hafta kulüp başkanımız Mesut Hoşcan'ın ''passoligin bize taraftar başı maliyeti yıllık 68 lira 50 kuruş'' şeklinde bir açıklaması vardı. Bu durumda kombine sahiplerinin kulübe katkısı da 31,50 TL gibi komik bir rakam oluyor.

Digitürk'ün her maçı yayınlanması, passolig falan derken en önemli gelir kaynaklarından olan bilet gelirleri dibe vurdu fakat seslerini çıkaramıyorlar.
Çünkü tüm bunların kabulünde hepsinin parmağı vardı, olmayanların temsili vardı, olsaydılar da muhtemelen aynı şekilde boyun eğerlerdi.

Kulüplerin bilançolarını göz önünde bulundurarak bankaların nakit para desteği vermediği bir ortamda ortaya çıkan passoligçi Aktifbank'a anlık sıcak para/günü kurtarmak için kulüplerin geleceklerini uzun vadeye ipotek ettiler, müşteriyi taraftara tercih ettiler.

Futbolu yönetenlerin başı çektiği süreçte Eskişehirspor'un geldiği noktayı da kombine fiyatlarına bakarak anlayabiliriz ;

2008-2009 sezonu 480 TL (Kısa süreli 380 TL)

2009-2010 sezonu 280 TL


2010-2011 sezonu 280 TL forma+atkı

2011-2012 sezonu 300 TL

2012-2013 sezonu 200 TL + Mithat Körler ''Bekle bizi Avrupa'' CD

2013-2014 sezonu 220 TL

2014-2015 sezonu 160 TL (Pasolig)

2015-2016 sezonu 100 TL

Artık sahasında 3-0 gerideyken bile taraftarın desteğiyle alınan 4-3'lük Denizlispor maçları muhtemelen olmayacak, ağır mağlup takımlar oyun içinde desteğe ihtiyaç varken (milli takım dahil) ıslıklanacak, stadyumlar maç bitmeden boşaltılacak.. Çünkü sistem böyle devam ettiği sürece stadyumlarda çoğunluk tutkulu taraftarlar değil ''Müşteri''ler olacak.

7 sene önce asgari ücret 432 TL kombine 380 TL'yken şimdi asgari ücret 1000 TL ve kombine 100 TL
Alın size futbolun marka değeri,
alın size 6222,
alın size digitürk,
alın size passolig..


6222 kurşun geçirir; ya fikirleriniz?

Dün Ankara'da görülecek davaya bakan nöbetçi hakimin duruşmayı 30 Eylül'e ertelemesi sonucu Fenerbahçe'nin üniversite oluşumu Ünifeb pasolig alacaklarını açıklayan bir bildiri geçti bugün ve konuyla ilgili tartışmalar aldı başını gitti. 

Bu durumda olan onlarca oluşum ve binlerce münferit insan olabilir, bu noktada anormallik aramıyorum, zaman uzar direnç düşer. 
(Sevdiğine ilk gün koyduğun posta ve umursamayış 1 saat, 1 gün, 1 hafta, 1 ay, 1 yıl sonra işkenceye dönebilir, direncin kırılır yazarsın, gibi.) 

''Geçtiğimiz sezon sadece ilk yarı bile tüm tribünler boş kalsa yeterdi, sisteme ilk sene vurulacak darbe çok önemli'' düşüncesiyle sevdasından ayrı kalmak pahasına o illete bulaşmayan her renkten tribüncüye elbette saygı sonsuz, eyvallah.. 

 -da 
Geçen sene direnip bu sene pasolig alan adam ''Uygulama boykot ile kalksa geçen sene kalkardı, direnç düştü tribünler doldu'' veya "dayanamadım" diyebilir, "umudum kalmadı ve aldım" diyebilir hatta en yalın haliyle ''Transferler efsane, stadyum yeni'' der anlarım da; 
"Herkes aldı bir biz kaldık" nedir? Böyle savunma mı olur amk? 

O halde sana göre doğru kavramı senin kafandakilerin ve davranışlarının çevre tarafından olumlu karşılanması halidir. 

Senin düşüncen, senin davranışların yalnız kalmışsa kendini kalabalığın doğrularına teslim ediyorsun demektir. 

Süslü cümlelerle ''6222 kurşun geçirir'' diyorsun tamam ama senin fikirlerine de ateş etmişler farkında değilsin. 

Fikirleriniz kurşun geçirmediği zaman ele avuca gelir bir tribün kültür düzeyine gelirsiniz, kartlarınız hayırlı ve her daim açık olsun. 

5 kişi de kalsak / #passoligboykot

Rötarfanis Gekas

Evet istediklerim oluyor, olmuyor değil;
Sıkıntı şu ki bir kaç yıllık rötarlar var.

Evet Gekas'ı deliler gibi bu takımda görmek istiyordum; 2 yıl kadar önce.

Şu an gönlüm taraftar, sense Gekas. 
2 yıl sonra çok su götürür bu transfer gülüm.

Futbol dili, taraftar gözüyle bu kadar. 

Az biraz da açıköğretim iktisat var nacizane;
Marjinal fayda gülüm.


Delikanlı ibne(!)ler..

Alt tarafı insan olmak kadar basit bir vazife verilmiş onu da ne derece uyguladığımız tartışılır, kalkmış onun bunun tercihlerini sorguluyoruz.

Herkesin bir mutlu oluş şekli var ve onlar da o şekil mutlu. Senin hak ve özgürlüklerini kısıtlamadığı sürece sanane, banane?

Amk dünyasında mutlu olmanın milyon tane yolu var ve onlar da bu yola girmiş; Sen yoluna taş koyma yeter.

Mutlu olduğun zamanlarda başkasının ne dediğini umursamazsan mutlusundur;
Eğer mahalle baskısı seni mutluluktan saptırıyorsa "ister homo ol, istersen aşık" bok gibi bir dünyan var sifonu çek zaten.

Özgürlük denen şey de sadece savaşta tutsak olanlara özgü değil; Normal hayatın içinde tutsak yaşayana da fazlasıyla gerek..


Ben böyleyim diyen rengini belli eden ibne(!)ler mi yoksa dakikası dakikasını tutmayan, sürekli kıvıran insanlar mı delikanlı tartışılır.

Ballı neslin balsız bedevileri..

Ballı bir nesiliz..

2. Lig B, Türk Telekom LigA (Bank Asya) play-off'lar finaller derken Süper Lig'e ulaşan, UEFA Avrupa Ligi'nde mücadele etmeye kadar yükselen ballı bir nesil.

Yersek 2. Lig B serüvenin sil baştan devam edeceği son penaltı atışını kalecimiz Hakan Olgun'un ayağıyla kurtarması ve ardından atılan penaltı ile eşitlenmesiyle kazandığımız günden Marsilya ile eşleştiğimiz UEFA Avrupa Ligi arasında sadece 6 yıl 2 ay 15 gün var..


Mayıs 2006

Ağustos 2012

Merdivenlerin birer birer çıkıldığı, yorulup duraksamayla oluşan zaman kaybını pek fazla yaşamayan dinç bir nesil..

Eskişehirspor'la Ankara Cebeci İnönü Stadyumu'ndan önce ASAŞ Stadı'ndaki liderlik çekişmeleri ve sonrasındaki play-off macerası ile tanışmaya başlayanlar şaşalı dönem sonrası Eskişehirspor tarihinin en ballı neslidir.

302'lerin sıra sıra stadyumun yanında dizildiği, gidilen stadyumlardaki biletlerin belediye otobüs biletlerini andırdığı, turnikelerde 1e 3-4-5'in bile yapılabildiği ballı nesil..

O dönemde play-off'lara aşırı gidişlerle önüne geçilemeyen mevzulardan mütevellit Ankara yolunda hiç bir tesiste durdurulmayan, açık bayilerin kepenk indirdiği ve Pamukova civarında camsız geri dönüşleri tadan yeni nesil..

O dönemde stadyuma yeni yeni ayak basanların deplasmanlarda aldığı tadı, play-offlardaki kenetlenmeyi ve inançlı orduyu görüp de bu takımın peşinden düşmüş olabilme ihtimaline iddaada 1e 1965 falan verirlerdi zaten.

Tutunduğumuz yüksekten ellerimiz ile sıkı sıkıya bağlı bizler, paso maso zımbırtısıyla parmaklarımızın üzerinde zıplamalarıyla düşürülmeye çalışılsak bile..
Düşmeyeceğiz!

O günler yükselişti, her şey istenildiği gibi gidiyordu.

Spor gazetelerinin ilk sayfalarında, takımını yere göğe sığdıramayanların alt liglerdeki şampiyonluğuna 2 satır yeri konduramayan bir düzeni alt üst etmeyi dilinden düşürmeyen nesil..

''Biz de özleik biz de
Sami Yen'de Kadıköy'de
İstanbul p.çlerine
Saldırmak emanetle!''

''Silah çekildi, taşlar atıldı, gökyüzünden kafamıza saksılar yağdı
P.ç basın çıktı, bizi suçladı, Eskişehir taraftarı hep yalnız kaldı!''

Düzeni alt üst etmenin, dillerden düşmeyen şampiyonluk şarkılarının ülkenin en tepesindeki liginin en tepesine çıkılarak da söylendiği günleri görmenin yolu en tepe lige çıkmaktan geçiyordu.

2007-2008 sezonunda 3. bitirdiğimiz ligde kalınan Play-offlar İstanbul'dan, İnönü Stadyumu'ndan geçiyordu.

İlk maçta, Diyarbakır nefes nefese geçen penaltılarla saf dışı bırakılmış finalde ise Bolu gelmişti.

Düzene çomak sokacağını inanan bir takımın taraftarlarının takımlarına layık gördüğü, yıllarca uzak kaldığı yuvası olan en üst lige çıkmak için sadece bir maç kalmıştı..

Coşkuyu anlatmaya gerek yok, o güne ait fotoğraflara bakmak yeterli.


Konumuz bu ballı neslin balsız bedevileri..

Diyarbakır maçındaki penaltılarda en kuvvetli şekilde nefesini harcayanlar ordusu kısa sürede dinlenmiş ve yuvaya dönüşün son maçı için evlerinden çıkmışlardı.

Herkes otobüslere binmiş Hasan Polatkan Migros önünde bin civarı bedevi..

Şehirde otobüs kalmamış o yüzden orada kalmıştık, denk getirildiği takdirde siyasi bir partinin civar ildeki mitingi için giden otobüslerin camlarını indirmek gerilen sinirlerimize iyi gelecek olsa da bunun için zamanımızı harcama lüksümüz yoktu. Yuvaya dönüşe yerinde şahit olmaya saatler kalmıştı. 

Önce istasyona gittik yakın arkadaşlarla. Trene bilet kalmamış olsa bile kaçak biner, gerekli cezayı öderiz. (Cepte o kadar para da yok, kimsede..) Riskleri göze almamıza rağmen bizi İstanbul'a yetiştirecek tren o saat aralığında yoktu..

Koşturduk çevre yoluna, Yunus Emre Kampüsü civarına.. 

Geçen arabalara el ediyoruz, üstümüzde formalarla niyetimiz belli..

Sonra bir araba yanaşıyor yanımıza ''Oldu lan!'' diyoruz. Ama bakıyoruz arabada 3-4 kişi, sağ öndeki cam açılıyor ve ''Bizim işimiz çıktı gidemiyoruz, alın bu biletleri gidebilirseniz siz kullanın.''. Harbiden, gitmek için çabalıyorduk ama elimizde henüz biletimiz bile yoktu? Olsun, oraya gidince her türlü girerdik ama şimdi elimizde bilet de vardı, hem de hepimize yetecek kadar..

Saatler oldu duran yok, umutlar tükendi. 

Stadyumda bilet bulunmadığı, karaborsa yapanların patates edildiği haberleri elimizde biletlerle mal gibi kalışımızın sinir katsayısını arttırıyordu,
Kodumun çevre yolunda bir Allah'ın kulu İstanbul'a götürmedi bizi..

Çaresiz döndük, şehirdeki atmosferi görürüz en azından diyerek avundurduk birbirimizi. 

Adalar Porsuk'ta kurulan dev ekran önünde attık sevinç çığlıklarını. Sonrasını da Allah çarpsın hatırlamıyorum...

Ellerinde biletle şehirde, elleri biletsiz stadyum dışında kalanlar..
Ballı neslin balsız bedevileriydik, 
7 yıl önce dün..

''Mülakat''larla büyüyen çocuklar..

Geçen sene bu saatler, 
Uykuda uyuyamayışlar, parkta sızışlar, öncesindeki hengamenin geçmişi epey olmuş, bir düğün varmışcasına yapılan hazırlıklar..

Geçen sene bugün,
Yola çıkışlar, konvoy yapışlar, durumu sorgulayana karşı çıkışlar, raporlar, izinler ve istifalar..

Görünen;
Bir ''Kupa'' uğruna.. 

Ama zaten sadece gösterdiğimiz kadarını bilebilirler değil mi? 
Sahiden, 
Biz mi bu kadar beceriksiziz bu gösterişte, bizden olmayanlar mı salak?

Bir ''Kupa'' uğruna Konya'ya giden on binler.. 
Hass*ktirin ordan..

******

Hayat fena halde futbola benzer lafını ayyuka çıkaran zat-ı muhtereme teessüf ediyorum; Kendisi bulmasaydı eğer bizden de dökülürdü bu kelimeler. Yağmurun yağdığı yerde toprak olmasıyla oluşan çamur kadar olağan bir şey yani. 

Şimdi neresinden başlamalı bilmiyorum, saat 04:48 ve hoca efendi saba makamında seslendiriyor ezanı. 

Dün 26'ya ayak bastım, yıllardır beklediğim yaş, plakaya ulaştık.
Plaka takıntısı had safhada. Telefon numaralarımın sonu, tc kimlik numaramın sonu, faturaların olmadık yerlerindeki o iki rakamın yan yana gelişleri falan küçük küçük birer kupalardır benim için. 

Hatta ''E.A. 26 yaşında hayatını kaybetti'' cümlesi bile bir lütuf Allah sizi inandırsın.

Neyse mevzuya girelim inceden..

Hikayelerle Büyüyen Çocuk olarak yola çıkmıştık geçen yıl ''Kupa''ya uzanmaya;
Konya'ya gitmiştik, umutlu ve heyecanlı, 

Mülakatlarla Büyüyen Çocuk olarak yola çıktım 2013 Eylül'de ''İş''e uzanmaya; 
Kayseri'ye gitmiştim, umutlu ve heyecanlı.

Lig konumuna göre hak kazanmıştı kupaya katılmaya takımım,
KPSS'de baraj puanlarını geçerek hak kazanmıştım iş başvurularına. 

Takımım rakiplerini eleyerek tırmanırken kupaya doğru,
Ben de puanımla eliyor rakiplerimi ve listeye giriyordum. 

Finaldi bu.. 

Önce yollara düşülüyor;
Taraftar: ölçülerini alıyor stadın, ''Nereye ne asılacak?'' ve ''Kaç metre olacak?''
İş arayan: ikametini aldırmak, kuralına uygun bir ''İşçi'' statüsünde olmak adına iş gücünün olduğu şehirde son pürüzleri gideriyor.

Satışa çıkan biletler için gece gişede sabahlayan taraftar,
Teslim edilecek evraklar için otobüste, garda sabahlayan bir iş arayan.

Bilet alınıyor, evraklar teslim ediliyor ve bekleniyor final günü..

Öyle boş boş beklemek olmaz, hazırlanmak gerek!

Taraftar pankart boyar, çeşitli organizasyonlar düşünürken,
İş arayan ise veriyor kendini mesleki bilgiye.. 

İkisinin de amacı aynı ''Çalışmadan kazanmak olmaz!''

Derken final günü geliyor.. 
Rakipten daha çok çalışanın kazanmaya yakın olduğu (YA DA OLMASI GEREKTİĞİ) final.

Taraftar binbir zorlukla turnikeye, 20 civarında adamın mücadele edeceği sahaya,
İş arayan ise masaya oturmuş 4-5 kişilik komisyonun bulunduğu odaya ulaşmayı bekliyor..

Taraftar destekliyor takımını,
İş arayan cevaplıyor sorulanları, 

Sahada hakemler zorlarken tarafın/taraftarın sabır sınırlarını, 
Odada komisyon üyeleri yükleniyor iş arayana..

Hakemin ilk yarı düdüğü sahadaki sonucu taraftara,
Komisyonun sınav sonu ''Çıkabilirsiniz'' lafı ise iş arayana sonucun yalnızca %50'sini gösteriyor.

Takım ilk yarı galipmiş/mağlupmuş ya da berabere bitmiş,
Soruların hepsini bildim/bilemedim ya da birazını bildim..

Mağlupken kazanılabileceği gibi, 
Her şeyi bildiğin halde de kaybedilebilir. 

Başlayan ikinci yarının son düdüğüyle Eskişehirspor,
2013'ün sonu 2014'ün başında açıklanan sonuçla ben kaybettim, o günlük..

-

Konya Mayıs-2014'te ''Şaaampiyon'' diye haykıran taraftarı, ''Canın sağolsun, hayırlısı olsun..'' diyen ailesi tesilli etmemiş miydi? 
Etmişti..

Daha önceki sene yarı finalde verilmeyen gole ve sonrasında kaybedilen finale üzülen taraftarın, asil listeye girip de saçma sapan bir sıraya atıldığında hakkı yenmemiş miydi?
Yenmişti.. 

Birinde hakemler, futbolun baronları, 
Birinde ise emmiler dayılar, ceketli kravatlı..
Bunların birleşim kümesine bir ad verelim : ''Emek Hırsızları''..

Mevzu kupa değil abiler.
Gördüğünüz kupanın sapı,
Görmediğiniz o kupa içinde heba olan uğraşlar..

Mevzu, taraftarın boyadığı kumaşı kirli oyunlarla lekemeleri, 
Mevzu, bu mülakatların adaletsizliği..


Mevzu tüm bunlara rağmen kupayı almak, işe girmek, aşık olmak, mutlu olmak, sağlıklı yaşamak..
Mevzu ''Hak Ettiğini Almak!''

2 gün önce yeni bir mülakata girdik,
Ve unutmasınlar ki 
''Biz sadece o günlük kaybettik.''

Ve unutmasınlar ki 
''Kazananlarımız var!''



Daha Güçlü 50 Yıllar İçin (Kampanya Katılım Detayları)

Daha Güçlü 50 Yıllar İçin parolasıyla başlattığımız, O Köy Bizim Köyümüz organizasyonunda ulaşamadığımız 5 ilçe/985 öğrenciyi kapsayan 6402,50 TL hedefli dayanışma kampanyamızda 10.813,44 TL toplanmıştır.

Bu anlamlı günde, çocuklarımızı mutlu etmekle birlikte Eskişehirsporumuz adına ''Daha Güçlü 50 Yıllar''ı inşaa etmek adına maddi/manevi çaba gösteren herkese çok teşekkürler.

Not1: Liste aşaması devam ederken 6,50 TL olarak aldığımız forma bedeli firmalarla görüşülerek 6 TL'ye düşürüldü.

Not2: Sadece siyah-kırmızı bir formaya sahip olup, çocuklarımızın Eskişehirsporlu olmasından ziyade, bilinçli bir nesil yetiştirmek adına takımımızla ilgili öz  bilgiler içeren poster/broşür hazırlanarak formalarla birlikte çocuklarımıza ulaştırılacaktır.

Not3: Çocuklarımız için anlamlı olacağını düşünerek kulüp yetkilisi Özgür Tulun ile görüşülerek okul ziyaretlerinde futbolculardan katılım yapılması yönünde söz alındı.

Not4: İlçelere ulaşım konusunda da Özgür Marankoz aracılığıyla Alfa Romeo Eskişehir Club organizasyon tarihleri müsait olduğu sürece katılımcı olmak istediler.

Not5: Formalar baskıya giriyor Mayıs ayında kalan ilçelere ulaşacağımızı tahmin ediyorum.

Not6: Yapılan harcamalar, kalan meblağ gibi sayısal değerler Eskisehirspor.com/forum 'daki ilgili başlıkta güncellenecektir.

Not7: Harcamalar sonrası kalan meblağın tamamı ile forma yaptırılacak, organizasyon başlangıcında belirtildiği gibi şehir merkezi dışındaki sosyal, kültürel alanlarda başarılı okullara ve anlık reaksiyon gerektiren durumlarda dağıtılacaktır.

Not8: İlçelere gidiş tarihleri gerek sosyal medya, gerekse Eskisehirspor.com/forum aracılığıyla duyurulacak olup herkesin yer alabileceği katılımcı listeleri oluşturulacaktır.

Not9: Daha Güçlü 50 Yıllara;
         YAŞASIN ESKİŞEHİRSPOR!

Katılım Listesi

1- tatar İlker 50 TL
2- Fatih Şeremet 50 TL
3- Andaç Korkmaz 100 TL
4- Yasin Tekintürk 18,07 TL
5- Vural Kırlı 65 TL
6- Alper Arslan 20 TL
7- Gençer Kıran 65 TL
8- Cahit Berkay Kazangirler 50 TL
9- Durukan Aldemir 30 TL
10- Mehmet Doğan 200 TL
11- Cihat Bekdemir 50 TL
12- Şahin Özmen 50 TL
13- U.D. 50 TL
14- Rıdvan Aras 100 TL
15- gürsES 250 TL
16- Cem Ergölen 100 TL
17- Kübra Ergölen 100 TL
18- Burak Makakoğlu 90 TL
19- Hasan Badem 20 TL
20- Gürcan Sezengöz 50 TL
21- Refik Geçgeldi 50 TL
22- F.Ç.   50 TL
23- E.S. 30 TL
24- Kerem Akgören 200 TL
25- Mesut Erol 110 TL
26-Erarslan Onur 100 TL
27- Zafer Adıgüzel 65 TL
28- T.İ. 55 TL
29- Gürol Bakırcı 50 TL
30- Burcu Bakırcı 50 TL
31- Tayfun Önder 100 TL
32- Ege 26 TL
33- Tuncay Yavuz 50 TL
34- Tarık Sağdıç 100 TL
35- Çağıl Altay 100 TL
36- Uğur Alp Yalçınkaya 30 TL
37- Mesut Berk Karaoğlu 50 TL
38- Bülent Gürsoy 500 TL
39- Ayhan Ünal 50 TL
40- Kerem Atılmaz 50 TL
41- Yağız Atılmaz 26 TL
42- Pars Atılmaz 26 TL
43- Erkan Yücel 250 TL
44- Bilinmeyen 26 TL
45- Erkin Öğren 26 TL
46- Serkan Akyüz 50 TL
47- Mucit Kabakçı 26 TL
48- Onur Berberoğlu 50 TL
49- Uğur Çetin 70 TL
50- Bilinmeyen 40,67 TL
51- Semih Havan 26,26 TL
52- Ali Eymen Havan 26,26 TL
53- Alican Döşer 26 TL
54- Özgür Tulun 126,26 TL
55- Göktürk Arslan 126,26 TL
56- Cem Tarazan 100 TL
57- Boğazın Kırmızı Şimşekleri  1500 TL
58- Salih Murat Dölek 100 TL
59- Volkan Balcı 26,26 TL
60- Sinan Bolat 100 TL
61- Eseslifark 26,26 TL
62- Yasin Yıldırım 13 TL
63- Emin Baysal 200 TL
64- Mesut Gençtoprak 26 TL
65- MarmarisESES Metin Yalın 26 TL
66- MarmarisESES Çetin Yalın 26 TL
67- MarmarisESES Niyazi Kertez 26 TL
68- MarmarisESES Tahsin Kara 26 TL
69- Hakan Aksöz 50 TL
70- Sedat Parlar 50 TL
71- Bahadır Özyiğit 100 TL
72- Selçuk Yabanabat 26 TL
73- Mustafa Sarıoğlu 26 TL
74- Ayberk Erdoğan 26 TL
75- Metin Duran 250 TL
76- İlker Saygı 50 TL
77- Hüseyin Uysal 50 TL
78- Eskişehirli 26 TL
79- Timur Mulbay 83,50 TL
80- Koray Arda 100 TL
81- Metin Derince 50 TL
82- Bahadır Tokel 50 TL
83- Muharrem Uslu 100 TL
84- Serkan Özgül 10 TL
85- MarmarisESES 230 TL
86- Mehmet Arslan 26 TL
87- Can Soyugenç 30 TL
88- Fatih Ünal 26 TL
89- Fatih Yılmaz 50 TL
90- Batın Aydın  44 TL
91- Hamza Yeltin 12,64 TL
92- Ekrem Ertikmen 50 TL
93- Sinan Çiçek  50 TL
94- İsmail Koçak 100 TL
95- Liverpool 50 TL
96- Furkan Aydoğmuş 26 TL
97- Şişen Köfteler 35 TL
98- Gürkan Mimar 65 TL
99- Burak Ecz 10 TL
100- Olimpik Briç Engin Kadir 20 TL
101- Olimpik Briç Ayhan Öztürk 50 TL
102- Olimpik Briç Zekai Sönmez  50 TL
103- Anadolu Yıldızı SK 500 TL
104- İzmirESES 120 TL
105- Gökhan Değirmencioğlu 10 TL
106- Eyüp Çelt 20 TL
107- Emre Diken 30 TL
108- Esogü ÜniESES 120 TL
109- İsmail Koçak 100 TL
110- ÜniESES Mezunlar  1500 TL



Daha Güçlü 50 Yıllar İçin.. (O Köy Bizim Köyümüz)

 2009-2010 sezonunda Eskişehir’de oynanacak bir maç öncesi, bir İstanbul kulübünün, Mahmudiye ilçemizdeki bir okula ürünlerini hediye etmesi ve bunun taraftarımız tarafından öğrenilmesi sonucu
oluşan tepki ile Ocak 2010’da Mahmudiye’deki öğrenci kardeşlerimize hediye edilen Eskişehirspor formaları ile başlamıştı hikayemiz.

Mahmudiye ile başlayıp, sonrasında ''Devamı da gelmeli'' diyerek ilçedeki merkezi sınavlarda en başarılı okulu belirleyerek Alpu, Beylikova, Çifteler, Günyüzü, Han ve son olarak geçen Cuma günü Sarıcakaya ile devam eden Eskişehirspor’u şehir merkezi dışındaki minik yüreklerle ulaştırma hikayemiz, kısaca ''O Köy Bizim Köyümüz'' organizasyonumuzda henüz buluşamadığımız 5 ilçemiz kaldı. Her ne kadar sportif anlamda başarısız bir sezon geçiriyor olsak da 50. Yılımızı kutladığımız bu yılda amacımız kalan 5 ilçemizin tamamına ulaşmaktır.

Kimi zaman imzalı bir formanın açık artırmaya sunulması, kimi zaman bazı tayfa veya gurbet oluşumlarımızın masrafları üstlenmesi, ağırlıklı şekilde de renkdaşlarımızın bireysel katkıları ile finansmanın sağlandığı, maddi olarak yönetim ve sponsor desteğinin kabul edilmediği organizasyonumuzda bugüne kadar güzel bir imece ortamı yaratılmış, birlik ve beraberlik bağlarımız kuvvetlenmiş, gelecek nesillere Eskişehirspor sevgisi aşılanmaya çalışılmıştır. (Paketi açılmamış sıfır telefonunu bağışlayarak satışından elde edilen parayı onlarca çocuğun yüzünde tebessüm oluşması adına bağışlayan renkdaşımızı da not düşelim).

Kalan 5 ilçemizde ulaşmamız gereken toplamda 985 öğrencimiz var ve bir forma için aldığımız en uygun fiyat olan 6.5 TL'den 6402,50 TL gibi bir meblağ toplamamız gerekiyor. Bu fiyatın altında fiyat bulabilen olursa bunu de seve seve değerlendiririz. (Önceki organizasyonlarda formalar çok daha az sayıda yapıldığından forma maliyeti 10 TL'ye kadar çıkabiliyordu). Kalan ilçelerimiz, okul adları ve öğrenci sayıları aşağıdadır:

İnönü - Şehit Ali İhsan İÖO (183)
Mihalgazi - Mihalgazi İÖO (194)
Mihallıççık - Hürriyet İÖO (217)
Seyitgazi Kırka Atatürk İÖO (264)
Sivrihisar - Atatürk İÖO (127)

Daha güçlü 50 yıllar için tüm renkdaşlarımızın desteklerini bekliyoruz.

Ziraat Bankası Şube Kodu : 0771 Hesap No : 50821199 5001
IBAN : TR80 0001 0007 7150 8211 9950 01

Vakıfbank Şube Kodu : 0020 Hesap No : 00158007296356406
IBAN : TR23 0001 5001 5800 7296 3564 06

İş Bankası Şube Kodu : 4400 (Eskişehir) Hesap No : 4180721
IBAN : TR86 0006 4000 0014 4004 1807 21
(Hesap İsimleri : Emre Angı)

Toplanan para ve harcama bilgilerini alttaki linkten takip edebilirsiniz
http://www.eskisehirspor.com/forum/forum_posts.asp?TID=2745&PN=93 

Aklınıza takılanlar, kampanyaya elden katılım bilgileri ve yapılan havale/eft bildirimleri için dahaguclu50yillaricin@hotmail.com 'a e-posta yoluyla ulaşabilirsiniz.

Adam Mert...

Türkiye'de futbolun uyku modunda olduğu bir sezondayız.

Başkanlar öfkeli, hakemler şaibeli,
Tribünler boş Demirören'e hava hoş
Heyecan düşük, özlem yüksek,
Futbolu yönetenler alçak, Anayasa'nın Passolig yolları tümsek..

Hayatın bodozlama içinden konuşacağız bu kez, baya içinden;
Mert'den bahsedeceğiz.

Türkiye 2 gündür paylaşılan 4-5 dakikalık video ile tanıdı O'nu. 1.25'ten aldığı çorapları 2 TL'ye satışından Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na gelen fatura ile Bayburt'un ısıtılabileceğine kadar beyin hücrelerimizin ırzına geçen bir video.

Almanya'da yaşayan ve yaklaşık 2 hafta önce Türkiye'ye gelip Eskişehir'deyken Mert'i tanıyıp ondan çorap alan Celalettin'in malum videoya denk gelip beni ve Sinan'ı etiketlemesiyle gördüğüm video..

Kankimdir demek istemiyorum bu video sonrasında üzerinden prim yaparmışcasına, o temizliğine kendimi bulaştırasım yok gerçekten..

Yaklaşık 2 aydır tanışıyorum Mert ile.

Eskişehir'in merkezinde 2 aydır çalıştığım oyun merkezine gelir fırsat buldukça.
Aklınızdan gündüzün içinde, aldığı jetonlarla kendinden geçen bir çocuk geçmesin;
Televizyonlarda ''Haydi çocuklar yatağa'' ibareleri belirdiği saatlerde gelir bu Adam.

O'nun yaş grubunda en az O'nun kadar sokaklarda olan diğerlerinin kötü alışkanlıkları, insanları rahatsız eder davranışları gibi sebeplerle ''Yaşınız tutmuyor'' gerekçesiyle alınmaz bizim oraya. Bir çocuğun oyun merkezine alınmaması gerçekten şöyle bir bakıldığında insafsızlık gibi gözükebilir fakat gerçekten bahsettiğim kardeşlerin de ne kadar fırlamalıklar yaptığını az çok tahmin edebilirsiniz. Bu vicdan muhasebesi noktasında çıkar gelir Mert, geçer Pes atar, Langırt/Ice Hokey oynarız. Son günlerde motosiklete sardı..

2 TL jetonlar..
Mert 2 TL atar, 3 tane ister, ben 2 tane veririm. Burda işletme zarar eder falan değil mevzu, ''Bu Adam'ın bizim yardımımıza ihtiyacı yok'', bu Adam dilenci değil. Herhangi bir acıma duygusu hissettirmeden özel olduğunu inceden hissettirmeli.

Salon rahatta ise Pes oynarız ücretini bazen alırım bazen almam, çay varsa içer o gün doğum günü organizasyonu olmuşsa pastayı bölüşürüz. Bazen müsait olmayınca oyunlarında bizim arkadaşlarla takılır, attığı gol sonrası ağır çekim izleriz.
Müdür hanım da çorap alır Adam'dan.

Babasıyla gelen 7-8 yaşlarında bir ufaklık daha var bizim oranın müdavimi, özellikle okulların tatil olduğu hafta sonları akşam saatlerinde gelirler. Mert de ordaydı bir gün geldiklerinde, içim cız etti babasının elini sıkı sıkı tutup içeri giren ufaklık ve Mert aynı ortamda. Ufaklığın babası sigara içmeye çıktı, Mert'le kapıştılar Pes'te. ''Senin baban var ama ben seni yenerim'' gibi bir güç gösterisi yapmadan oynadı Adam, çocuğun babası gelince yediği golü izletirken ''Senin çocuğun maşallahı var abi'' dedi Adam, bir daha koydu..

Video patlamadan 1 hafta kadar önce telefonumu kullanmak istedi, annesini aramak için.
Ertesi gün geldi yine aynı şekilde aradık annesini, konuştu.
''Şu kadar topladım'', ''Alınacak bir şey var mı?'' gibisinden.
Paralarını çıkarıp önümde sayar annesine hasılatı aktarırken ''Sana güveniyorum bak'' gibisinden kurduğu cümlelerle beni benden alır bu Adam.

Bir çok pisliğin elinde 3-5 saat zevkine meze yapacak kadar güzel paralar olur bazen elinde, dikkat etmesini söylerim bütün gün soğuktan donan elleriyle kazandığı kağıt ve metal parçaları heba olmasın.

Annesiyle yaptığı konuşmalar sonrası merak ettim bir gün Pes atarken.

Annen baban çalışıyor mu?
-Hayır
Okul ne alemde?
-iyi gidiyor.
Kaç kardeşsiniz?
-6
En büyüğü sen misin?
-Abim var
Çalışıyor mu abin?
-Hapiste

Buradan sonra sorulacak her soru rahatsız ediciydi, kapattım orada konuyu.
Abisinin neden hapiste olduğu, anne ve babasının neden çalışmadığı gibi şeyler videoda söylediği saray faturaları kadar anlamsız ve onun engelleyemeyeceği şeylerdi çünkü.

Dün de montunun içinde/üzerinde bir İstanbul takımı ürünü vardı bozuk attım biraz. ''Abi sevmiyorsan yırtayım'' dedi Adam;
Koydu kalbimin ortasına.

Bu Adam'ın Emre'den gelecek jetona, Ahmet'ten gelecek yemeğe, Ayşe'den gelecek giysiye değil, hakettiği güzel geleceğin altını doldurmamıza, böyle Adam'ları düşünerek ülkeyi olabildiğince boka sardırmamamıza ihtiyacı var.
Kavga ve nefret tohumlarından arındırılmış, herkesin hakettiği gibi yaşadığı bir gelecek..

Endişeleniyorum ki Türkiye'de Mert'e layık ne bir iktidar, ne muhalefet ve belki de ne de bizler varız;
Layık değiliz lan hiçbirimiz sana..

Ve ümitliyim ki Mert gibi videosu düşmeyen niceleri olsun ki önce sokaklarına, sonra mahallerine, sonra şehirlerine, sonra da ülkeye yaşama ümidi yüklesin, sevgi/saygı bağlılığı kazandırsın bokta olan bu düzene sifonu çeksinler,
Biz ölelim onlar yaşasın ulan!


Bir paragraf da Ekşi'den : elbette yanına bırakmayız bu halleri. daha toy, gözleri açılmamış. biraz daha büyüsün, kendimize benzetiriz. benzemezse ya gaz fişeğiyle gözünü kör ederiz ya da üniversite kampüsünde atar damarını kesiveririz, ya toplanır linç ederiz ya da tecavüz ederiz. en kötü ihtimalle sindirir, sesini keseriz. burası türkiye, yok öyle...

Anadolu'nun Son Kalesi!

Amigo Orhan

No Pyro No Party!

Yağmurda Çamurda

problem?

Seni Bizim Kadar...

Kuralları S*ktir Et!

Maziyi Savura Savura..

Her Zaman, Her Yerde !

Seninleyiz

Bir Defa Değil Bin Defa !

Aşk Siyah Kırmızı

Anti Bizans

Kaldırım Tribünü!

Tapmadık Asla..