‘’Aşk tek kişilik yalnızlığa iki kişi sığmaktır’’ derler.
Peki ya yalnız olmayan onlarca, yüzlerce, binlerce,
milyonlarca insanın;
bir forma, bir flama, bir pankartta
bir kağıt bilet, bir turnike, bir stadta
dilde beste, burunda meşale kokusunda
gündüzleri okullarda, geceleri sokaklarda, bazı bazı
karakolda,
alkış yapan eller, yürümekten/koşmaktan/zıplamaktan helak
olup,
her şeye rağmen bizi O’na götüren ayakta vücut bulduğu
‘’Ruh’’ ile yapılan bütünleşmeyi hangi kelimeyle açıklayabilirsiniz?
-------
İçinde bulunduğumuz dünyadan tiksinmemizi, bavulumuzu
toplatıp öbür tarafa gitmemizi sağlayan, yaşanan onlarca şey, alınan yüzlerce
haber, görülen binlerce fotoğrafla
karşılaşıyoruz her geçen gün.
Buna karşılık bizleri hayata bağlayan unsurlar aile ve
sevdiklerimiz çerçevesinde sabit kalmakla birlikte nadir de olsa yaşanan bir
olay, alınan bir haber, görülen bir fotoğraf karesi umutlarımızı yeşertebiliyor
güzel dünya adına..
2 Ekim 2016’da bunca samimiyetsizliğin, bunca rantın, bunca pisliğin içinde Eskişehirspor-Boluspor maçın sırasında çekilen bir fotoğraftan ötürü şişiriyorum beyninizi.
Eskişehirspor özelinde gözükse de bu fotoğraftaki çocukların
rengi yok; birçok ülkede, birçok şehirde rastlayabilirsiniz onlara.
Ama hakim olduğumuz taraf olan Eskişehir’den yapalım
fotoğrafın analizini, izninizle..
Kimimiz babadan, kimimiz sonradan,
Kimimiz stadyum, kimimiz uzaktan,
Kimimiz şans eseri, kimimiz film gibi..
Tanıştık Eskişehirspor’la.
Kimimiz Gegic’le, kimimiz Arca İsmail’le
Kimimiz Orhan’la, kimimiz Ayder’le,
Kimimiz besteler, kimimiz koreografilerle
En çok da başkaldırışıyla kaynadı kanlarımız.
Futbolcunun efendisi,
taraftarın emsalsizi olduğu dönemleri yaşayanlara imrenerek bakmışımdır
her daim. Kıl payı kaçan şampiyonlukların olduğu, tribünlerin sadece ‘’ES ES ES
Kİ Kİ Kİ ESKİ ESKİ ES’’ diye inlediğİ, şimdi herkesi tribüncü olduğu ülkede
deplasman yollarından sadece Eskişehirlilerin geçtiği yıllar..
Maçtan önceki gece stadyum kapılarında yatarak girilen uçsuz
bilet kuyrukları, ülkede ilk kez yapılan koreografi mimarlarının oturduğu,
kartonların dizildiği koltuklar. Pardon, o dönem koltuk yok beton tribünler.
(Koltukla koreo ne kadar kolay :))
Amigo Orhan(Erpek) abimiz başta olmak üzere o günlerde
yaptıklarıyla bugün övünmemizi sağlayan, güzel mirasın mimarlarına bu vesileyle
de minnet duyarım, Varolsunlar.
‘’işin içine ekonomi girdi, pazarlama girdi. Sonra kendi dünyamıza döndük’’ diyerek 1970’lerde aktif tribün hayatını bırakan Amigo Orhan ve o yıllar fark yaratan Ayder grubunu yaşayabilen bir Eskişehirspor tribünleri için yeni nesillerin işi hiç de kolay değildi.
‘’işin içine ekonomi girdi, pazarlama girdi. Sonra kendi dünyamıza döndük’’ diyerek 1970’lerde aktif tribün hayatını bırakan Amigo Orhan ve o yıllar fark yaratan Ayder grubunu yaşayabilen bir Eskişehirspor tribünleri için yeni nesillerin işi hiç de kolay değildi.
Kulüp kuruluş yıllarında tavan yapmış, tribünde yapmadığı
yenilik girmediği atraksiyon kalmamış bir geçmiş her zaman üstüne koymayı
gerektiriyor.
Mazinde koca bir ‘’Hiç’’ varken yapılan 3 Boyutlu
koreografilerin bu kadar anlamlı olması da bundandır.
Neyse, yine mirastan yedik.
Takım düşüşte, ister istemez futbola karışan paranın
karaktersizleştirdiği çarpık düzen soğutuyor insanları.
Takıma bu dönemde bağlananlar, bu dönemde bırakıp gitmeyerek
günümüze taşıyanlar da ayrı bir teşekkürü hak ediyorlar. Bağlılığın ligi olmadığını bizlere
ulaştıranlar benim jenerasyonum adına büyük çoğunlukta kendileri..
Gelelim bizim jenerasyona..
Şaşalı dönemler dışında en ballı nesil olduğumuzu
söyleyebilirim heralde. Motor Meslek
Lisesi’nin stadın yanında olması ve hafta içi oynanan 2.lig B kategorisi
maçları sayesinde kesişen yolum ve sonrasında Marsilya UEFA Kupası maçlarına
kadar atlanan ligler ve gelinen noktalar.
Mirastan yememeye gayret edip, tribünümüzün tarihindeki
birçok zamanda olduğu gibi kendimizle yarışmaya devam ettik. Bu dönem
yapılanların boyutu değil geçmişteki sınırlı imkanlarla yapılan işler
klavuzumuz oldu.
Tabi ki bugünkü sportif anlamda düşüşün sadakati noktasında
geçmiş klavuzumuz.
Gelelim yeni jenerasyona.
Bize kadar her jenerasyonda tutunacak dal ‘’dikenli de
olsa’’ vardı. Bizden sonrası noktasında günümüz şartlarını düşününce insan
tıkanıp kalıyor.
Prim için savaşan egoların, şekil için tribünde olan
kekoların, federasyon onaylı soyguncu bankaların, kanı paranın renginde akan
gevşek futbolcuların, çıkar peşindeki yöneticilerin olduğu samimiyetsiz, iğrenç
bir ortam var elimizde
ve,
cezalı olduğumuz maçı televizyon da vermediği için stadyum
dışındaki itfaiye kapısının altından izleyen çocuklar..
Şiir, şarkı, hikaye, roman..
Taraftarı hor gören, futbol özeli spor dalları genelinde her
türlü pisliğe bulaştıran, kin ve nefretten beslenip rant sağlayan herkese
seçmeli ders olarak gösterilmesi gereken bu fotoğrafa çok şey yazılır..
----
Bir kadını/erkeği seversin, O’nunla bir ömür geçirmek
istersin.
Mutlu olmak ister, O’nunla ölmek istersin. (Behzat Ç. Kadar
şanslıysan mutsuzluğa da ‘he dersin)
‘’Git!’’ der gelir, ‘’Bit!’’ der bitiremezsin..
Güldürürsen yüzünü göstermezsin hüzünü. O ağlarsa sen..
Ne yapacağını
bilemezsin…
Sesini duyar sevinir duyamazsan teknolojinin geldiği
noktanın pek de önemi yok.. (Bip’lersin.)
Hep bir reaksiyondur anlatabiliyor muyum?
Hoşlandığınız, içinizi pır pır ettirenin sizi umursamaması,
sizden haberdar olmaması da dahil,
Bir bedenin 5 duyu organı 1 kalbi ile sizin kalbiniz
arasında etki/tepkidir.
1 bedene 2 talip olduğunda akan kanlar, töreler bazı
yörelerde,
Bedeni olmayan bu ruh ise omuz omuza verdikçe büyüyen
tribünlerde..
Aynı ruhla yatıp kalkıyor, aynı ruh için kilometreler
yapıyor, aynı ruh için yazılan şarkılar söyleniyor bir ağızdan tribünde.
‘’Yap’’ sevdiğini senden çok sevdiğini söyleyenlerle bir
otobüs git peşinden tayin olduğu şehre
‘’Söyle’’ sevdiğini senden çok sevdiğini söylenlerin yazdığı
besteyi defalarca
‘’Anlat’’sevdiğini senden çok sevdiğini söyleyenlerle
O’nunla geçen günlerini..
‘’Çiz’’ sevdiğini senden çok sevdiğini söyleyenlerle
sabahlara kadar kumaş üzerini, ‘’Boya’’ ardından kurduğunuz düşleri
; Ondan sonra kıyaslayalım tribünü
aşkla sevgiyle..
‘’Gençler intihar etmesin diye söylemediğim şarkılar var’’
diyen Yıldız Tilbe’nin yazmadığı dizeler var ya hani, inceden onu yaşıyoruz bu ruhun
peşinde..
Aşk değil, sevgi değil başka bir şey bu.
‘’Manyaklık’’ mesela.
‘’Manyaklık’’ mesela.
Böylesine karşılıksız sevmek, almadan vermek bir yaradanın
bir de manyakların işidir.
Allah affetsin..
0 yorum:
Yorum Gönder