Son yıllarda ülkemiz tribünlerinde koreografi kültürü iyice oturmuş vaziyette. Özellikle süper lige son çıktığımız sezon içerde ve dışarda yaptığımız görsel şovlar bir çok Anadolu kulübünün de ufkunu açmış, onlara da örnek niteliğinde olmuştur.
Koreografiler sadece İstanbul'daki 2 tribünün birbirine gönderme yapmasından öteye giderek çeşitli şehirler de bu kültürle tanışmaya başladı.
Rekabetin artmasıyla birlikte koreografilerin uygulanış aşamalarında kullanılan farklı yöntemlerle boyut farkı yaratılmış olup, stadların fiziki şartlarına göre çeşitlendirildi ve güzel bir aşamaya da gelindi.
Rekabetin artmasıyla birlikte koreografilerin uygulanış aşamalarında kullanılan farklı yöntemlerle boyut farkı yaratılmış olup, stadların fiziki şartlarına göre çeşitlendirildi ve güzel bir aşamaya da gelindi.
Bu fiziki şartları iyi kullanarak güzel işleri çıkartan bazı yeni nesil hızlı arkadaşlar hiç araştırdılar mı bilmiyoruz. ''Çeşitli boyutlarla görseller hazırlıyoruz fakat bu işi bu ülkede ilk kez kim başlattı?'', ''Mazisi nedir?'' şeklinde düşündüler mi acaba?..
Sanmıyoruz. Çünkü böyle birşeyi sorduğumuzda birçoğunun ''Tabii ki biz başlattık'' gibisinden cevaplar vereceklerini az çok tahmin edebiliyoruz.
Fakat o zihinlerini pek fazla zorlamamaları adına, koreografinin 3. boyutundaki nesli ''Ya ya ya, şa şa şa''lı dönemlere götürelim.
Sene 1995, Eskişehirspor 2. ligde.
Sezonun son maçında 34 puanlı, lig ikincisi İstanbulspor'u konuk ediyoruz.
Eskişehirspor 3. durumda, puanı 33..
Galip gelirsek lig 2.'si olarak Süper Lig'e çıkıyor, diğer sonuçlarda ise play-off'lara kalıyoruz..
Süper Lig özlemine son vermeyi düşündükleri bu maçta da tribünleri saatler öncesinden tıklım tıklım doldurmuş Eskişehirsporlular.
Konfetiler, meşaleler, sisler..
Konfetiler, meşaleler, sisler..
Öyle sert, öyle gergin bir taraftar profili var ki maç öncesi ısınmak için sahaya çıkan İstanbulspor futbolcuları ''Seyirci tahrik oluyor, gerginlik yaratmayın zaptedemeyiz'' denilerek apar topar soyunma odasına gönderiliyor emniyet güçleri tarafından.
Bu dakikalarda AYDER tribününde de heyecanlı bir bekleyiş var.
''SENİ BİZİM KADAR SEVEN OLDU MU..?'' yazıyor setteki pankartta ve tribünün ön kısmı bir şenlik yerini anımsatıyor.
''SENİ BİZİM KADAR SEVEN OLDU MU..?'' yazıyor setteki pankartta ve tribünün ön kısmı bir şenlik yerini anımsatıyor.
Bir şehrin tribünlerinin ülke tribün tarihinde yer etmesinin en büyük payına sahip olan elleri öpülesi bu abiler maça saatler öncesinden girmiş, ellerinde kartonlarla bekliyorlar..
Şimdiki gibi koltuk falan da yok tribünde. Düşünülen şeklin çıkması için herkesin yerini bilmesi, ordan ayrılmaması gerekiyor. Sırf bu yüzden tuvalete bile gidemedikleri gibi bir gerçek var..
Gösteri zamanı geliyor, tribünün önde gelen abileri sette fazlalık yaratan kişileri uzaklaştırıyor ve defalarca soruyorlar ;
- Hazır mıyızz??
''Hazırızz!'' cevabını alıyorlar her sorduklarında..
Hazır olunduğuna kanaat getirdikleri anda sette eğiliyorlar görüntüyü bozmamak adına ve işaret aracı olarak kullandıkları havalı kornayı başlıyorlar öttürmeye..
Askeri disiplin gibi bir tribün, işaretle birlikte aynı anda ''Lapp'' diye kalkıyor kartonlar, gözünüzü o an kırptıysanız yakalayamıyorsunuz o derece..
Fiziki şartların yetersizliğine inat muazzam bir görüntü çıkıyor ortaya..
Fiziki şartların yetersizliğine inat muazzam bir görüntü çıkıyor ortaya..
Havalı kornanın susmasıyla birlikte iniyor kartonlar ve ''ESESES KİKİKİ ESKİ ESKİ ES'' diyerek atıyorlar alınlarının akıyla çıktıkları gösteriden sonra zafer nidalarını.
Birçok koreografide olduğu gibi bu koreografinin olduğu maç da hüsranla bitiyor, 0-0.
Play-off'lara kalınıyor ve Konya'daki malum Aydınspor zaferi..
Bu hikayesi anlatılan koreografiden önce de tamı tamına 5 tane koreografi gerçekleştirdi Eskişehir Tribünleri.
(Şu ana kadar o koreografilere ait videoya rastlamadık, bulduğumuz takdirde onları da paylaşırız.)
Bizi eskiler tanır, yeniler örnek alır...
3 Boyutlu çocuklara selamlar..
Daha önce fotoğrafından başka bir görseline rastlamadığım bu koreografinin görüntülerini bana ulaştıran, o zamanlara canlı tanık olan Erhan AKKOYUN abime çok teşekkürler.