ESES-Gaziantep (2010-2011)

Ligin 6. haftasında, sahamızda Gaziantepsporla oynadığımız maçta takıma moral, destek ve sabır taşının çatlaması şeklinde 3 bölümden oluşan tribün görüntüleri ;


Videoyu İndirmek İçin Tıkla

ESpana (2.Yarı başlarken) ;

Videoyu İndirmek İçin Tıkla

Kendi ''RIZA''nla gitmeliydin...

Eskişehirspor'da kötü başlayan 2010-2011 sezonunun en büyük sorumlusu olarak gösterilen Rıza Çalımbay ile yollar ayrıldı.

Bugün olağan üstü toplanarak durumu değerlendiren yönetim, Rıza Çalımbay'ın gönderilmesine karar verdi.

Süper lige çıktığımız Boluspor maçından sonra takımın başına getirilen Çalımbayla iyi kötü istikrar yakalanarak 2-2,5 yıl geçirildi.

Senede 3-5 hoca değiştiren, yap-boz gibi klüp olmaktan çıkmış tümüyle arkasında durmuştuk hocanın.(Yönetim ve Taraftar)

Kendisinin de sürekli söylediği gibi 3-0 mağlupken 4-3 galip geldiğimiz bir Denizlispor maçını da yaşadık, 2-0 öndeyken 3-2 kaybettiğimiz maçı da...

Taraftar iki maçta da görevini yapmıştı Eskişehir'deki Denizlispor maçında da İnönü'deki Beşiktaş maçında da.

Ancak buradan sonra kopukluk oldu.Taraftarlar ister istemez Rıza Çalımbay'ın Beşiktaş'tan gelmiş olmasından dolayı soru işaretleriyle bakmaya başladı kendisine ve sonrasındaki birçok maça ön yargılarla geldi taraftarlar.

Haklı veya haksızdır diyemeyiz iki taraf için de ancak haklı olunan tek konu Eskişehirspor'un kötüye gidişiydi...

2009-2010 sezonunda acaba ilk 5'e girip Avrupa hesapları yapar mıyız derken durulmaya başlandı.

Bu sezon ise yapılan transferler kesinlikle ilk 5 içerisinde olacağımız düşüncesini kazıdı beyinlere.Bu sezona geçen sezonki kadroyla başlasaydık ve aynı konumda olsaydık belki bu kadar sıkıntı büyümeyecekti ama kaliteli olduğu bilinen iyi transferlere rağmen 6 maçta 2 puan almamız sabırları taşırdı ve Rıza Çalımbayla yollar ayrıldı.

Bu duruma iki taraf için de üzülüyorum...

Eskişehirspor için ;

Böyle kaliteli bir kadroya sahip olduğumuz bu lige 7. hafta geriden başlıyoruz...

Rıza Hoca için ;

Keşke gür çıkan ilk ''İstifa'' sloganında istifanı verseydin de bu şekilde gitmeseydin.''İyi kötü günlerimiz oldu, herkese teşekkürler'' diyerek o zaman bıraksaydın da herkes seni daha iyi bilseydi.

En çok üzüldüğüm konu da, ilk başlarda ''Atoom karınca karınca karınca karınca'' diye seni kabullenen ve seven taraftarda en son maçında küfür yemendir...

Ama bunda maalesef senin de payın var hocam.Son zamanlarda ne yazık ki taraftarla arandaki tüm bağları yaptığın açıklamalarla kopardın.

İlk geldiğindeki heyecan ne sende vardı ne bizde hocam...

Bunu nerden mi çıkardım ?

İşte burdan ;
İlk zamanlar Rıza Çalımbay ;
Son zamanlar Rıza Çalımbay ;

Beşiktaş maçları sonrası söylenenlere, Youla ve Ümit Karan muabbetlerinde hatalı olduğunuza dair söylenenlere hiçbir zaman inanmadım, kırılmadım yukarıdaki fotoğraflardaki belki ufak ama küçük ayrıntıya kırıldığım kadar...

Kendi adıma 2008-2009 ve 2009-2010 sezonunda Eskişehirspor için verdiğiniz emekler için teşekkür ediyor, teknik direktörlük kariyerinizde başarılar diliyor ve birkez daha söylüyorum ;

Kendi RIZAnla gitmeliydin...

Çiftetelli Zamanı

Dipteyiz...Sondayız...

Peki, depresyonda mıyız ?


Evet, depresyondayız.

Tıpkı Göksel’in şarkısında söylediği gibi. Şu günlerde yoldan geçen bir Eskişehirsporluya sorsanız size söyleyeceği yalnızca bu üç kelimeden ibarettir.

Sivasspor ile deplasmanda oynayacağımız maçın bir gün öncesinde Manisaspor Trabzon’u Trabzonda yenmiş ,böylece ligin dibine demir atmıştık. Böyle gergin bir ortamda başlıyordu maç bizim açımızdan.Hızlı başlamıştı maç.İki takımda karşılıklı pozisyonlar buluyor,sürekli gol arıyordu. Dakika 25’i gösterdiğinde Sivasspor’un Mehmet Yıldız ile gelişen atağında Ceyhun bitirici vuruşu yapıyor ve 1-0 mağlup duruma düşüyorduk. İki yıldır deplasmanlardaki makus talihimize bir anlamda bir yenisi ekleniyordu.

Dakikalar ilerliyor, nadir de olsa pozisyonlar buluyor ama bir türlü topu o 7,32 x 2,44m kaleye sokamıyorduk.Oyuna Adem,Pele,Batuhan giriyor, gol atmak için ne yapılması gerekiyorsa yapıyorduk ancak bir türlü o gol gelmiyordu. Dakika 80’i gösterdiğinde Sivas’tan öyle bir ses yükseliyordu ki bu ses yalnızca Sivas’ta değil aynı zamanda Eskişehirde,İstanbulda,Antalyada,Avrupada ,Amerikada kısaca dünyanın her yerinde bütün Eskişehirsporluların beyninde adeta çınlıyordu: “ Rıza İstifa”..Bu noktaya gelmişti Eskişehirspor taraftarı. Yıkılıyordu büyük taraftar…

Tüm umutlar bitmek üzereyken, skorbord 90+4’ü gösterdiğinde son bir umut olarak Nadarevic amiyane tabirle geriden şişiriyor,Batuhan bulunması gereken yerde yapması gerekeni yapıyor,topu Adem’in önüne indiriyor,Adem’de o klasik bitiriciliğiyle topu ağlara gönderiyordu. İki sezondur Sivas’tan yüzü asık ayrılan bu taraftarın son saniye golü ile yüzünü bir nebze olsun güldürüyordu.

Maçın son düdüğü çalmış,bu kötü günlerde son saniye golü ile gelen deplasmandan 1 puan iyidir diyerek blogumuzun kurucusu,FelsefeSiS’in isim babası ,kardeşim eMRe aNGı ile birlikte maçı izlediğimiz yerden çıkıyor, eve doğru yola koyulurken söylediğim tek bir şey vardı,” 80 dk ayağa top yapmayı denedik , bırak golü pozisyon dahi bulamadık.Ne var ki, son saniye Safet son bi umut geriden uzun oynadı , işte o zaman golü bulduk. “ O an dedim ki, hani acaba suç biraz da bizde mi ? Acaba diyorum hocanın işine çok mu karışıyoruz taraftar olarak ?

Bu takım, bu hoca değil miydi ki geçen sezon böyle oynayarak içerde koca sezonda 2 maç kaybeden. Yine aynı takım değil miydi ki , geçen sezon bildiği taktikle ligde 50 puan toplayan. Şimdi bakıyorum da bilhassa geçen sezonun 2.yarısından itibaren ne zaman ki güzel futbol adına,ayağa pas yapmak adına hocayı taraftarla toplantı yapma noktasına getirecek kadar tepki gösterdik,eleştirdik, sonucunda bugünlere geldik. Hani diyorum bazen,keşke Rıza Hoca biraz Mourinho olsaydı da bu noktada yapılan eleştirilere kulak asmasaydı. Hani diyorum bazen, keşke biz taraftar olarak hocanın işine hiç karışmasaydıkta yalnızca görevimizi yapsaydık,desteğimizi sonuna kadar sürdürseydik…

Şimdi önümüzde dönüm maçı niteliğinde bir Gaziantepspor maçı var.Ya tamam, ya devam maçı hedefe giden yolda. Diyorum ki artık kendimize gelelim ve efsane taraftarın yapması gerekeni yapalım,son düdük çalana kadar sürdürelim desteğimizi.Şu günlerde takımın da,hocanın da en önemlisi bizim en çok ihtiyacımız olan şey bu. Bu taraftar ki istediği zaman ne maçlar aldı.Çok değil iki sezon öncesi, akıllardan çıkmayan o Denizli maçı, 3-0’dan 4-3’e çevirdiğimiz..Yine aynı sezon mutlak galibiyet gerektiren 2-0’lık bir Antalya maçı vs vs bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün.Yeter ki gerçekten isteyelim.

Bırakalım sahada 4-4-2 mi oynuyorlar 4-5-1 mi , yerden mi oynuyorlar havadan mı, bırakalım onu sahadaki futbolcu,kulübedeki hoca bilsin. Biz büyük taraftar tribünde gırtlağımız patlarcasına haykıralım bir kez daha “ Eeeeeeskişeeehir “ diye. Görsün artık Pelesi,Tellosu,Diegosu bu taraftar nasıl bir taraftarmış, sahada Batuhan'ın,Adem'in tüyleri diken diken olsun...

Olsun ki , “ Dipteyiz,Sondayız “ dediğimiz şu günler geride kalsın. Maç biter bitmez oynayalım hep beraber “ Çiftetelli” mizi...
Zira çok özledim “ Çiftetelli” oynamayı....

Senin İçin 5 Dk. Sus'uyoruz...

Eskişehirspor içindeki karmaşıklıklar, futbolcular arasındaki anlaşmazlıklar, teknik kadronun seçimleri ve yönetimin yönetimi gibi görülen eksikliklere karşı Gaziantepspor maçının ilk 5 dakikasında susarak ve maç öncesi futbolcuları tribünlere çağırmayarak tepkimizi göstereceğiz.

Eskişehirspor Taraftarlar Birliği (E.T.B.) tarafından yapılan açıklama şöyle ;

Değerli kamuoyuna E.T.B. (Eskişehirspor Taraftarlar Birliği)'nin açıklamasıdır.

Takımımızın 2010-2011 Süper Toto Süper Ligi başladığından bu yana aldığı başarısız sonuçlar ve kulübümüzün içinde bulunduğu kargaşa ortamı bizi bu açıklamaya mecbur etmiştir.

Öncelikle altını çizmek isteriz ki Eskişehirspor taraftarı tarihinin hiçbir döneminde desteğine ve taraftarlığına takımının aldığı skorlara göre yön vermemiştir.

Bugün bulunduğumuz durumda okuduğunuz satırları bizi paylaşmaya iten neden puan tablosundaki yerimiz, attığımız ya da yediğimiz gol sayısı değildir.

Takımımızın ait olduğu yere yani Süper Lige döndüğü günden itibaren kazanan ya da kaybeden taraf olmamızla ilgilenmeden âşık olduğumuz renklerine sahip çıkmak, armamızı temsil etmek adına bize düşen her görevi yerine getirmeye çabaladık.

Bundan sonra da yönetim kurulumuzun, teknik kadromuzun, futbolcularımızın tamamının isimleri farklı olsa dahi değişmeyecek tek olgunun ''taraftarlık'' olduğunun bilincindeyiz.

Eskişehirspor taraftarları eksik ve hatalı yönlerini tespit ederek daha iyiye gitmek üzere özeleştiri yapacak erdeme sahip bir anlayışa sahiptir.

Bu bilinç, bizleri kısa bir süre önce içimizdeki bölünmüşlüğü ortadan kaldırmak adına E.T.B.'ni yaratma sürecine götürmüştür. Birliğimiz bu zor durumda üzerine düşen görevin farkındadır.

Takımımız kadro derinliği ve bireysel yetenekleri itibariyle ne kadar kaliteli ise disiplin konusunda maalesef bir o kadar problemli olduğunu geride bıraktığımız haftalarda örnekleriyle ispatlamıştır.

Gün geçtikçe magazin sayfalarına haber olan oyuncularımız, birbirleriyle olan iletişimlerini, teknik kadro ve yönetime olan sorumluluklarını, dahası ekmek paralarını kazandıkları kulübümüzün onurlu armasına layık olma hususundaki inandırıcılıklarını zafiyete uğratmıştır.

Süper Ligde geçirdiğimiz iki yıl boyunca yine maçlar kaybeden ama sahaya yüreklerini koyan oyuncularımızı nasıl alkışa boğduysak, oynadığımız 5 maçta kendilerini işlerine vermeyenlere, üzerindeki formayı hak etmeyenlere, sorumsuzluklarını gözümüze sokanlara da gereken tepkiyi vermeyi biliriz.

Teknik kadromuz, takım olabilmemiz için gerekli olan disiplin, adaletli forma dağıtımı ve arkadaşlık unsurlarını tesis etmekle mükellef olduklarını biliyorlardır diye düşünüyoruz. Hayatlarımızın büyük tutkusu olan takımımızın aldığı neticelerin üzüntüsü ile verdiğimiz tepkiler sebebiyle ''taraftar'' olma durumu sorgulanamayacak bizlere yönelen söylemlerin ''talihsiz birer açıklama'' olarak kalmasını umut ediyoruz. Zira şu an takımımızın içinde irdelenmesi gereken çok daha büyük sorunlar bulunmaktadır. Ve sorumlu makamlardaki kişilerin sorunları körükleyen değil, sorunlara çözüm üreten açıklamalar yapması ve en önemlisi de herkesin sorumlulukları çerçevesinde görevini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışması çok daha önemlidir.

Alt liglerde bulunduğumuz yıllar dahil olmak üzere Süper Lige döndüğümüz günden itibaren ''kurumsallaşma, şeffaf yönetim, kulüp lisansı, mali düzen, tesisleşme, stad modernizasyonu'' gibi hayati konularda bir arpa boyu yol alamadığımız gün gibi ortadadır. Bu eksiklerimizi ismi büyük futbolcu transferleri, günlük başarılar ve başı sonu olmayan vaatlerle örtmeye çalışan yönetimimizde gözümüzü boyayamadığının farkında olmalıdır.

Bizler taraftar olarak bu durumdan çıkmanın yollarını ararken yönetim kurulumuzun, bu kargaşaya karşı aciz kalışı hepimizi endişelendirmektedir. Futbolcularımıza ve teknik heyete kaybettikleri maçlar sonrası sahip çıkmayı düşünemeyen, türlü dedikodulara sebebiyet verecek kadar bir dağınıklık ve başıboşluk içinde savrulan yöneticilerimizin şu durumda birinci derece mesuliyet sahibi oldukları aşikârdır. Bu yüzden yönetim kurulumuzun bir an önce yönetme görevini yerine getirmeye başlamasını istiyoruz.

Disiplin zafiyetine sebep oyunculara, medyaya yansıyan rezaletlerine rağmen, gerekli ceza mekanizmasını çalıştırmayarak takımdaki arkadaşlık ortamını zedeleyen, sonuçlar başarısız olduğunda bir tek açıklama yapamayan, alınan galibiyetler sonrası gazete sayfalarında boy gösteren yöneticilerimiz kongrede verdikleri sözleri unutmuş olabilirler. Ama bilsinler ki biz hepsinin tek tek takipçisiyiz.

İsimleri mevzu bahis etmeksizin Eskişehirspor Kulübü ve takımı için çalışan herkesin desteği yine bu taraftar olacaktır.

Bir takımın başarıya gidebilmesi için gerekli olan birlik ve beraberlik ortamının tekrar oluşturulması için elimizden gelen her şeyi yapmaya dün olduğu gibi bugünde hazırız.

Yeter ki çarkın diğer dişlileri de üzerlerindeki sorumluluğun bilincinde olsunlar.

Hafta sonu oynayacağımız Gaziantepspor müsabakasında yukarıda bahsettiğimiz durumlara ve yönetim-teknik kadro-futbolcu üçgeninde yaşanan çarpıklıklara olan tepkimizi anlatabilmek adına 5 dakika sessiz kalacağımızı bildiririz.

Susuyorsak aşkımızdan...

Saygılarımızla...

Eskişehirspor Taraftarlar Birliği

Çıkışımız Sivas'ta olsun...

Başlangıçta en kötümser hedefimizin ‘’Avrupa Kupaları’’ olduğu ligin ilk 4 haftası kabus gibi geçti ve alt sıralarda kendimize yer bulduk.

Herkesin merak ettiği şey ise nasıl bu duruma düştüğümüz ve bu sorunun cevabını çoğumuz bilmiyoruz.

Düştüğümüz durumun ne sebeple olduğu bir kenara, bu akşam Sivas’ı yenerek layık olduğumuz üst sıralara yerleşeceğimize inancım tam.

Bu düşüş belki de bize iyi gelecek.Şöyle ki ; En kötü günlerimizi ligin başında geçirerek ilerde oluşabilecek basit olumsuzlukların üstesinden çok daha kolay gelebiliriz.

Ayrıca zirveye çıkmak için, en dibe vurup sıçramak işleri daha kolaylaştırabilecektir.

4. hafta sonunda en dipteyiz, bugün Sivas’ta üst sıralar için sıçrayalım.

Neyiniz eksik ?

- Paranızı mı alamıyorsunuz ?

- Taraftar mı destek vermiyor ?

- Hocayı mı sevmiyorsunuz yoksa birbirlerinizden mi hoşlanmıyorsunuz ?

Bu sorulara verecek bir cevabınız yoksa şimdi ben size soruyorum.
Soruyorum sana şimdi ey Batuhan , bu büyük taraftar kiralık geldiğin dönemde seni bağrına bastı.tribüne çağırdı “ Bir Baba” çektirdi, herşeyden çok değer verdiği 26’yı sana verdi.Neden, seni kendilerinden biri bildiği için. Peki,sen ne yaptın ?

Sahada canını dişine takıp oynamak yerine kafelerden,barlardan çıkmadın.İki günde bir, yeni aldığın son model arabanla karakolluk oldun. Tüm bunlar yetmezmiş gibi,çıkıp basına “ Eskişehir taraftarına kırgınım “ dedin. Yanlış mı yaptı yoksa sana büyük taraftar ,ey Batuhan (!) Soruyorum,Neden ?Soruyorum size şimdi ey Pele ve Jaycee, oynadığın dört maçta sergilediğin futbolla taraftarın gönlünü kazandın,gözlerinin pasını sildin.İlk çıktığın Tokat maçında attığın taklalarınla taraftarı gönlünü mest ettin. Peki siz ne yaptınız ? Galatasaray maçı öncesi,evde gece geç saatlere kadar eğlenip komşularınızla kavga ettiniz,kapıları tekmelediniz sonucunda karakolluk oldunuz. Neden?
Büyük taraftar seni bu tip sansasyonel magazin haberleriyle değil attığın veya atacağın güzel paslarınla,Gençlerbirliği maçındaki Hurşutun ayağından aldığın top gibi top kapmalarınla konuşmak istiyor ey Pele.Büyük taraftar seni ilk çıktığın Tokat maçında attığın taklalarınla konuşmak istiyor ey Jaycee...

Soruyorum sana ey Alper , Eskişehir çocuğusun. Efsane taraftarı takım içinde en çok bilen isimsin. Tribündeki bizlerin,sahadaki yüzüsün,ellerisin,ayaklarısın. Oynadığın süre içinde sahada en çok savaşması gereken isimsin. Peki Neden ? Yedek soyunduğun her maçta kendini her an oyuna girecekmiş gibi hazır tutmuyorsun? Neden, oyuna girdiğin anda kendine “ İşte Eskişehir çocuğu böyle top oynar” dedirtecek top oynamıyorsun ?
Ve en önemlisi soruyorum sana ey Rıza Hocam, elinde son iki sezona kıyasla çok daha kaliteli bir kadro varken sahada oynanan bu ruhsuz futbol ve sonucunda sezona yapılan bu başlangıç neden? Sezon başlamasına bir hafta kala “ Çok iyi bir kamp dönemi geçirdik, lige hazırız” demene rağmen neden bu takım böyle bir başlangıç yaptı. Bu taraftar eğer sezon başı kamp öncesi birtakım testlere girmedi diye kadrodışı bıraktığın Ümit’i bile sahada arıyorsa şayet o zaman bir yerlerde bir sorun var demektir,hocam. Bu sorunu çözecek olan da sensin hocam,ne ben ne X bir başkası. Lütfen artık şapkayı önüne koy ve düşün hocam.Aksi takdirde, ilerleyen günlerde herşey çok geç olabilir.
Batuhanı kadro dışı mı bırakacan,bırak hocam. Ümit’i gönderecekmisin hiç durma gönder,Sezgin basit hata mı yapıyor sonraki hafta çek yedeğe hocam.. Bu tip radikal kararları alırken o kutsal çubukluyu adaletli dağıt, hakedene ver. Geçen sezon girdiği her maçta gol atıp, takımın gol kralı olan Adem arkanda kulübede otururken sahada yürüyen bir Batuhan olmasın. Arkanda bir aydır hazır değil diye oynatmadığın Diego otururken sahada her maç o hep şikayetçi olduğun Sezgin ya da Vucko olmasın. Bu hem seni hem futbolcularımızı hayal kırıklığına ,güven bunalımına sokar. Onları da ateşe atarsın..

Sen o formayı hakedene ver ki ,sahada yenilsen de yensen de bizde seni ellerimiz kızarana kadar alkışlayalım, her zaman desteğimizle arkanda olalım, Bazen bu radikal kararları alırken hocam, sana bir dost tavsiyesi ; arkana dön ve tribüne bak.Tribünde sadece sevdasının peşinden kilometrelerce yol gelen, arma aşkıyla son nefesine kadar “ Eskişeeeehir” diye haykıran binlerce insana bak, bak ve kararlarını ondan sonra ver.

Sonuçta , bu taraftar yeri geldi 3.liglerde ismini dahi bilmediği ilçe takımlarının statlarına gitti,Neden ? Sadece sevdasının uğruna,içindeki arma aşkına..Bu taraftarın sevdası ne bir futbolcuya, ne bir teknik direktöre, ne herhangi bir isme..Bu taraftarın tek sevdası var o da üzerinde taşıdığınız kutsal arma. Kıymetini bilin o armanın hocam ve önümüzdeki hafta Sivas maçında o armaya layık bir futbolla sahada Sivas’ı eze eze yenin hocam.Size de, futbolcu abi ve kardeşlerime de ve en önemlisi bu taraftara da bu yakışır. Biz size ve futbolcularımıza nolursa olsun güveniyoruz hocam.Vakit artık dirilme vaktidir...

Sevdamız ARMAYA sonuçta ...!

İşte öyle birşey...

Çoğumuzun umrunda değildiniz,
ama siz inandınız...
2'de 2 serbest atışları sık sık yapamadınız,
ama taş gibi bloklar yaptınız...Yeri geldi topu çembere uçuramadınız,
ama kendiniz uçtunuz...Basketbolun anavatanından değildiniz,
ama oranın milli takımıyla final oynadınız...ve sonunda olmadı, şampiyonluğu kazanamadınız,
ama Türk Halkı'na basketbolu sevdirdiniz...
İşte bunun için teşekkürler 12 Dev Adam, maddi ve manevi :)Hala bu başarının önemini kavrayamayanlara ;

Futbolu düşünün.Eskişehirspor şampiyonlar ligi finalinde Barcelona'ya yeniliyor, işte öyle birşey, işte öyle bir başarı...

Tribünde ''Kelebek''in Ne işi Var ?

Geçtiğimiz Cuma günü deplasmanda oynanan Bursa maçında birçok karşılıklı sürtüşme yaşandı.

Rakip tribünün üzeri ve etrafı filelerle, tellerle kaplı olduğu için Bursalılar pek fazla zarar görmedi bu sürtüşmeden.

İşeyip üzerimize attıkları pet şişeler, büfecinin V.İ.P. tribünden attığı ayranlar, bayram harçlığı niyetine atılan bozuk paralar bir yana 2. golü yedikten sonra size yaşadığım olayı anlatayım.

Golü yedik, haliyle Bursasporlular müthiş sevinç içersinde.Onların aşırı sevinciyle bizim aşırı üzüntü birleşince bir sürtüşme daha yaşandı ve karşılıklı atışmalar başladı.

Küfür, tükürük, koltuk, para, şişe vs...

Üzüntüyle olan biteni izlerken bir de ne göreyim ?

Havadan bana doğru bir ''Kelebek'' uçuyor. Hemen konumumu değiştirip ''Kelebek''ten kaçtım.

Şimdi diyeceksiniz ki ''Kelebek''ten kaçılır mı ?

Kaçılır efendim, bal gibi kaçılır...

Havada uçan ''Kelebek'' ne kadar hayvan değil o kadar kesici bir aletse, onu atan adam da o kadar insan değil, o kadar HAYVANdır.Düşen ''Kelebek''i yerden aldım.O hayvana geri göndermeyi düşündüm bir anlık ancak biraz düşününce ''Kelebek''in o HAYVAN'a isabet etme oranının ''Açık kale arkasındaki seyirciler/1'' olduğunun farkına vardım.

Daha sonra yapılabilecek en doğru şeyin kesici aleti polise teslim etmenin olduğunu karar verip ön tarafa yöneldim.Ben polisi çağırmak amacıyla ''Kelebek''i gösteriyorum, işgüzar kameramanlar flaş patlatıyor, ''Tribün terörü yapan birini suç aletiyle afişe edeceğiz'' düşüncesiyle.Tabii böyle bir durum olmaması için derdimizi anlatmaya da çalıştık.

Uzun uğraşlar sonucunda polis memurlarından biri geliyor, ''Tutanak tutarsanız teslim ederiz!'' diyoruz, ''Benim öyle bir yetkim yok'' cevabını alıp üst rütbeli birini beklemeye devam ediyoruz.

Biraz bekledikten sonra polis kontrol noktasındaki bir direğe daha önce yazılmış olan ''..... ESES'' yazısını eline sprey boyayı alıp karalayan polise derdimizi anlatıp suç aletini teslim ederek gerekenin yapılmasını istedik.

Ben kameramın ''Kalem Pilleri''ni içeri zor sokarken bu alet nasıl içeri sokuluyor ?

Allah korusun o alet benim kafama gelseydi ?
Allah korusun o aleti benim yerime başka bir renkdaşım alıp, o tribüne geri gönderseydi ?
Allah korusun o alet geri gönderildiği tribünde ufak bir çocuğun başına gelseydi ?

Eskişehirsporlu terörist, Eskişehirsporlu vahşi, Eskişehirsporlu çocuklara zarar veren taraftar topluluğu olacaktı...(Ya da tam tersine Bursasporlu)

Tribünde Kelebek'in ne işi var ?
Kelebek hayvansa eyvallah da
İnsan kılıklı o Hayvan'ın tribünde ne işi var ?

Bursa-ESES (2010-2011)

Stadyuma Yürüyüş ;

Videoyu İndirmek İçin Tıkla

2010-2011 sezonu 4. haftasında Bursaspor deplasmanından görüntüler.Videoda polis kontrol noktasından hareket, şehir merkezinden geçiş ve tribünden kısa görüntü bulunmaktadır ;

Videoyu İndirmek İçin Tıkla

12 Dev Adam Kap'tı-Kaç'tı



Basketbolsever değilimdir, hatta oynayan tiplere uyuz olurum desem de yalan olmaz ancak o oyunu oynayan takım Türk Milli Takımı olunca, o oyunu oynayanların formalarında ay-yıldızı gördükçe ister istemez kaptırıveriyorsun kendini.

İşte bugün o kapılmanın doruklarındaydım basketbol adına.

Genelde böyle kendimi kaptırdığım maçlarda hüsrana uğrar, ''Poh mu var izledin ?'' derim.Bugün de öyle başladı...

Sırbistan 3.5 periyotta geleni attı gideni attı.Serbest vuruşu attı, 3lük attı, ordan-burdan her türlü attı...

Biz ise yakaladığımız fırsatlardan yararlanamadık, kaptığımız topları kaptırdık, serbest atış çizgisinde inanılmaz başarısızdık...

Önceki maçlardan alışmıştık maçı önceden koparıp, sadece farkın ne kadar fazla olacağını tahmin etmeye, bu maçtaysa uzun süre sayıca geriden gitmemizle birlikte hop oturup hop kalktık...

Son dakikalarda ise öne geçtikten sonra elimize geçen avantajı korumasını bilerek finale kalmayı başardı 12 DEV ADAM.Bugün düşmanımın başına gelmesin diyebileceğim tek şey : Sırp olmaktır...

''Kap-Kaç''a kurban gittiler, Allah kolaylık versin :)Gönüllerin şampiyonu olmak da güzel olsa da kağıt üstünde de şampiyonluk şansını ilk kez yakaladığımız fırsatı boş geçmemek gerek...
Finalde rakip Amerika,
Güveniyoruz 12 Dev Adama !

Sonu da güzel olsun...

Maç öncesi kağıt üzerinde rahat kazanmamız gereken maçlardan biriydi.Nitekim öyle de oldu.O yüzden bu maçın analizi ne kadar doğru sonuç verir kestirmek güç.Takımı Şubat ayında Fatih Terim'den devralan Guus Hiddink geçen 6 aylık süre zarfında etkisini epey göstermiş gibi.Neme lazım,takım Fatih Terim döneminde var olan " Allah allah, haydi aslanlarım " taktiğinden bir anda Hiddink'le beraber sahada ne yaptığını bilen, ayağa daha çok top yapan, topu daha çok ayağında tutan taraf olan takım hüviyetine bürünmüş.Tabi bunda bizim taktik anlayışımızdan ziyade Kazakistan'ın orta sahada basmayan, bizim top yapmamıza izin veren yapısının etkisi de büyük...

Maça ;

----------------------------Onur----------------------------

--Sabri-----Ö. Erdoğan---Servet-----H.Balta---------------

---------------Aurelio-----------Emre B.-------------------

--Hamit-------------------------------------------Arda-----

---------------Nihat --------------Tuncay------------------


bu dizilimle başladı A millilerimiz.Hiddink'in ülke futbolumuzu henüz tanıma aşamasında oluşu, takımı şu an yardımcısı Oğuz Çetin'in kuruyor oluşu gibi faktörleri göz önüne aldığımızda Türk Milli Takımı görünümünden daha çok GS-FB-BJK karması görünümünü andıran bu dizilim öyle sanıyorum ki, 2-3 maç daha böyle sürecek.Böyle bir 11'le bile takımın bu akşam pozitif futbol oynuyor oluşu takdire şayan.İlk golde Emre'nin serbest vuruşta arka direkte Ö.Erdoğan'a gönderdiği adrese teslim top, Ömer'in aynı güzellikte ceza sahası çizgisinden vurduğu kafa ve sonunda Arda'nın fırsatçılığı , ki ben orda Ömer'in yerinde olsam Arda'yı soyunma odasında kızılcık sopasıyla bi güzel döverdim, güzel bir duran top organizasyonuydu.Kolay mı Ömer'in yerinde olmak...Hayatınızda ilk kez A milli oluyorsunuz, sahaya çıktığınız ilk maçta ilk golünüzü atmak üzereyken aradan biri çıkıyor , giren topa çizgide dokunuyor ve gol ona yazılıyor.Siz olsanız ne yaparsınız ? Hamit'in attığı gole gelecek olursak, ustalık kokan bir vuruş.Bu vuruşu dünyada yapabilen ender futbolculardan biri,diğerleri sanırım VanBasten,Koeman günümüz futbolundan örnek verecek olursak Gerrard,Lampard gibi isimler...Orta alanda Emre ile Arda'nın birbiriyle olan uyumu, girdikleri verkaçlar, kaleci Onur'un inanılmaz refleksleri (Allah onu milli takımımızdan eksik etmesin), Sabri'nin artık daha soğukkanlı oynaması,ilk maçı olmasına rağmen Ömer Erdoğan'ın neredeyse kusursuz oynaması sahadaki artılardan birkaçıydı.Ancak işin bir de görünmeyen eksileri var ki, bunlar sonraki maçlarda başımıza iş açabilecek cinsten.Defansımızda bugün belki Servet-H.Balta-Ö.Erdoğan-Sabri dörtlüsü kusursuz oynadı ancak birbirleriyle olan uyumsuzlukları bugün bizi fazla zorlamayan Kazak golcülere karşı pek açığa çıkmadı. Salı günü hücum hattı Sonck-Dembele-Hazard gibi inanılmaz hızlı ve bitirici golcülerden oluşan Belçika karşısında akıbetleri ne olur,bilmiyorum.Hiddink buna eminim çözüm bulacaktır.

Neyse ne diyelim o zaman,Hiddink buna çözüm bulsun.Bizde sonuna kadar desteğimizi verelim. Milli takımımız en kısa zamanda formanın adaletli dağıtıldığı,formda olanın oynadığı, gerçekten bu oyunu sevenlerin oynadığı bir takım haline gelsin.Gelsin ki,kaçırdığımız iki büyük organizasyonun ardından 2012'yi de kaçırmayalım.Futbolu böylesine seven büyük Türk halkı,2012'de Polonya-Ukrayna'da yerini alsın.. Kazakistan'da bugün başlayan bu yolculuk 2012 Haziran'ı geldiğinde finalin oynanacağı Polonya ya da Ukrayna'nın X stadında son bulsun...

Son olarak, yazımı biraz gülümseyerek bitireyim...

Dakikalar 81'i gösterir,oyundan Nihat alınır yerine Selçuk İnan girer ve o gülümseten diyalog gelişir.

TRT Spikeri : Sayın Üründül, değişiklikleri nasıl yorumluyorsunuz ?

Ömer Üründül : Iııııııııh, doğru değişiklikler yani....

Taraftar da ağlar...

Bir insan neden ağlar ?

Cevabı hemen verebiliriz değil mi, annesi ya da babasına bir şey olmuştur,çok sevdiği bir yakınını kaybetmiştir,sevgilisinden ayrılmıştır,sınavda kötü sonuç almıştır vs vs…türlü nedenler sıralamak mümkün.

Peki ya, bir taraftar neden ağlar ?İşte bunun mantık çerçevesinde cevabını vermek güç. Hayatı sadece o meşin yuvarlaktan ibaret olan bir insan, bunca yıllık ömründe kalbinde futboldan başka bir şey olmayan bir insan, takımına aşık olan bir taraftar da elbette yeri geldiğinde ağlar.O aşık olduğu, hatta taptığı armanın olur yenik duruma düştüğünü görürse ağlamasından daha doğal bir şey yoktur,olamaz da…Çevresindekilere göre belki bu son derece anlamsız,son derece saçma bir harekettir.Ancak gelin görün ki, o çevresindeki hiç kimse bilmez ki , bu yenilgi onun yüreğinde ne türden bir hasara yol açmıştır.İçi yanıyordur o an.Gözyaşları içinde patlamaya hazır bir yanardağ misali beklemektedir infilak etmek için.Nitekim fazla gecikmez o infilak.Hiç bir zaman bilmez çevresindeki o insanlar o armanın onun için ne anlam ifade ettiğini, bilmeyecektir de…

İşte ben bunu gördüm. Üç gün önce , gece saat 12 civarıydı. Maç bitmiş, staddan çıkmak üzereyken kapının yanında duvarın dibine çökmüş,hıçkıra hıçkıra ağlayan genci gördüm. Yanına gidip, “ Peki, Neden ?” diye sorduğumda kafasını kaldırmış, buğulu bakan gözleri her şeyi anlatıyordu. Belli ki, ağlamaktan konuşamıyordu ancak o gözler her şeyi ele veriyordu. Nedeni belliydi, maça ağlıyordu. Hayatında aşık olduğu tek varlığın, armanın, kendi mabedinde kaybetmesine ağlıyordu.

Ne kadar anlamsız değil mi (!) Altı, üstü 90 dakika süren,sahada 22 adamın bir topun peşinden koştuğu basit bir oyun, futbol değil mi(!).Bir taraf elbet kaybedecek, bir taraf kazanacak. Belki sahada kaybeden futbolcuların yanına gitseniz böylesine üzülmüyorlardı.Kim bilir ilk golde hata yapan Ivesa bu derece üzülmüyordu ya da ikinci golde topu kendi kalesine vuran Volkan…Ama işte kazın ayağı öyle değil.Siz bir de gelin bunu o gence anlatın. Hayatından sanki bir parçası kopmuş gibiydi. Sorduğumda ağabey diyor, benim 5 yaşımdan beri bütün hayatım futbol. Bu kutsal armayla tanışmam 10 yaşımdayken başladı.Kısaca çocukken tutuldum ben bu sevdaya diyor. O yüzden işte bu armanın kaybettiğini görmek demek, benim için annemi,babamı ya da kardeşimi kaybetmemle eşdeğer diyor.

İşte bu yüzdendir, normal bir insan nasıl ki ailesinden birini kaybettiğinde ağlarsa , bir taraftarda canından bir parça olan arma kaybettiğinde ağlar.Bunu ne sahadaki futbolcu bilir, ne kenardaki teknik direktör, ne de çevresinde onu teselli etmeye çalışan kişiler bilir.Kimse bilmez, ancak o genç takımının kaybettiği her maçtan sonra için için ağlamaktadır...

İşte bu yüzdendir ki, stadın duvarına çökmüş yalnız başına ağlamaktadır hıçkıra hıçkıra…

Ve işte bu yüzdendir ki, Futbol sadece 22 adamın bir topun peşinden koştuğu basit bir oyun değil bir aşktır,bir tutkudur, bir sevdadır….

Yeni Yazarımız : Yiğit Özen

İnsanların güzel yazılar okumasını, güzel şeyler paylaşmasını sağlamak masa başından, oradan buradan edinme bilgilerle yapılamaz.

Bizzat o gündemin içinde olabilmeli, bizzat o gündem hakkında bilgileriniz olmalıdır.


FelsefeSiS blog olarak sizlere Eskişehirspor ve tribün gündemiyle ilgili tribünün içinden ve tribün bilgisiyle birşeyler paylaşmaya çalışıyorum ancak ''Değerlendirme'-Kritik'' anlamında sık sık yazı yazmaya fırsat bulamıyorum maalesef.

Bu yüzden daha çok paylaşımlar yapmak amacıyla yazar kadrosu oluşturmak konusunda düşünceye kapıldım.

İlk transferimiz Yiğit ÖZEN (Nam-ı Diğer : ESPARTA)


Kendisini Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden 4 yıllık diplomasıyla yani bonservisiyle blog'umuza transfer ettik.
İnşallah yazdığı güzel yazıların gölgesinde kalmayız :)

Hayırlı uğurlu olsun.


Aranızda bu blog'ta yazılarının olması gerektiğini düşünen varsa sevinmekicinsevmedik@esesim.com adresi aracılığıyla irtibat kurabilirler.

Anadolu'nun Son Kalesi!

Amigo Orhan

No Pyro No Party!

Yağmurda Çamurda

problem?

Seni Bizim Kadar...

Kuralları S*ktir Et!

Maziyi Savura Savura..

Her Zaman, Her Yerde !

Seninleyiz

Bir Defa Değil Bin Defa !

Aşk Siyah Kırmızı

Anti Bizans

Kaldırım Tribünü!

Tapmadık Asla..